Aslanbaş Hukuk Bürosu - Av. Mert Koray Aslanbaş
DEPREM NEDENİYLE HUKUKİ SORUMLULUK

DEPREM NEDENİYLE HUKUKİ SORUMLULUK

Mücbir sebep olarak kabul edilen ne zaman olacağı öngörülemeyen ve oluşması engellenemeyen ülkemizi derinden üzen deprem felaketi  sonrasında  meydana gelen zararlardan merkezi idare ile mahalli idarelerin  sorumlu olup olmayacağı, sorumlu olacaksa hangi şartlar altında ve ne tür  zararlardan sorumlu olacağı hususu  önem kazanmaktadır. Danıştayca mücbir sebeplerin temel unsurunun “önlenemezlik ” ve “öngörülemezlik ” olduğu ifade edilmektedir.  Mücbir sebep olarak kabul edilen deprem, her ne kadar öngörülemese ve önlenemese de,  deprem  sonucu  oluşan  zararların bir kısmı deprem öncesi idarece yürütülen hizmetlerin  kötü veya geç işlemesi yahut hiç işlememesi nedeniyle  ortaya çıkan zararlardır. Örneğin deprem bölgesi olarak saptanan bir alanda deprem mevzuatına uygun yapılaşma koşullarına aykırı olarak inşaat ruhsatı verilmesi durumunda oluşan zararlar  deprem öncesi hizmetin kötü işlemesi nedeniyle deprem sırasında oluşan zararlardır.   Diğer bazı tür  zararlar ise  deprem sonrası yürütülen kamu hizmetlerinin eksik ve yetersiz oluşu veya zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle oluşan zararlardır. Örneğin enkaz altında sağ olduğu halde arama  kurtarama faaliyetinin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle  ölümün gerçekleşmesi, deprem sonrası emniyet ve asayiş hizmetlerinin eksik  sunulması nedeniyle malların yağmalanması  deprem sonrasında yürütülen kamu hizmetlerine ilişkin  oluşan zararlardır.  Danıştay,  deprem  nedeniyle oluşan zararlardan idarenin sorumlu tutulabilmesi için,  zararın idarenin eylem ve işlemi nedeniyle oluşması, zarar ile  eylem ve işlem arasında nedensellik bağının bulunması,   zararın  idare tarafından yürütülen hizmetin kötü veya geç işlemesi yahut hiç işlememesi nedeniyle oluşması gerektiğini  değişik kararlarında ifade etmiştir.

Depremlerde oluşan zararların tazminine yönelik  Danıştayın genel yaklaşımı aşağıdadır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde de, tam yargı davaları idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. İdari yargıda idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan tam yargı davalarında idarenin tazmin borcunun doğması için ortada bir zararın ve zarara yol açan idareye yüklenebilir bir eylemin bulunması, zararla eylem arasında nedensellik bağının kurulması ve hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk esaslarına göre idare hukukuna özgü tazmin sebeplerinin olması gerekmektedir. Tam yargı davalarında idarenin tazmin sorumluluğu belirlenirken öncelik hizmet kusurunun varlığı araştırılmalı, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağı irdelenmelidir. Hizmet kusurunun varlığı istikrar bulan yargısal kararlarda hizmetin kötü veya geç işlemesi yahut hiç işlememesi hallerinde kabul edilmektedir. Öte yandan, idarenin sorumlu tutulabilmesi için zarara yol açan işlem veya eylemin idare tarafından yapılmış olması gerektiğine göre, zarar gören kişilerin eyleminden, üçüncü kişilerin eyleminden, zorlayıcı sebeplerden (mücbir sebepler) ileri gelen zararların idareye ödettirilemeyeceği, dolayısıyla bu gibi durumlarda idarenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığı yine idari yargı kararlarında kabul edilmiş bir idare hukuku ilkesidir. Zorlayıcı sebep (mücbir sebep), kökeni, doğal, sosyal ve hukuki olması itibariyle failin dışında kalan, fail tarafından önlenme olanağı bulunmayan, önceden takdir ve tahmin edilemeyen olaylar olarak tanımlanmaktadır. Gerek yargısal kararlar, gerekse öğretide kabul edilen bu tanımlamaya göre zorlayıcı sebep kavramını oluşturan temel unsur, “dışsallığın” yanı sıra “önlenemez” ve “öngörülemez” olmasıdır. Depremin, “önlenemez” ve “öngörülemez” olması nedeniyle zorlayıcı sebebin tipik bir örneğini oluşturduğu kuşkusuzdur. Zarar, münhasıran depremden kaynaklanmışsa idarenin sorumluluğundan söz etmeye hukuken olanak bulunmamakta ise de zararın zorlayıcı sebep dışında idare tarafından ağırlaştırıldığının yargı yerince saptanması durumunda zararın ağırlaşan, artan kısmı bakımından kusuru gözönünde tutularak idarenin tazminle sorumlu tutulması gerekmektedir. Örneğin, deprem bölgesi olarak saptanan bir alanda deprem mevzuatına uygun yapılaşma koşullarına aykırı olarak inşaat ruhsatı verilmesi, fay hattının yapılaşmaya açılması gibi durumlarda ilgili idarelerin deprem sonucu bir bölgedeki doğan zarardan kusurları oranında sorumlu tutulacağı tabiidir. Ancak, deprem sonucu bir bölgedeki binalarda oluşan tüm zararların idarenin tazmin sorumluluğu altında bulunduğundan söz edilemeyeceği de kuşkusuzdur.

Ülkemizde çok sayıda aktif fay bulunmakta olup; ülkemizin hemen hemen her bölgesinde depremler yaşanmaktadır. Ülkemizde yaşanan son depremler nedeniyle binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve hem maddi hem de manevi olarak birçok zarar meydana gelmiştir. Deprem neticesinde zararın oluşmaması veya en aza indirilmesi maksadıyla binaların yürürlükte bulunan mevzuata uygun bir şekilde yapılması ve bu yapıların mevzuata uygunluğunun denetlenmesi elzemdir. Bu gerekliliğe uymayarak binaların yıkılmasında kusuru bulunanların cezai sorumluluğu mevcuttur.

Depremde binaların yıkılması sebebiyle gerçekleşen ölüm ve yaralanmalardan kimler sorumludur?

Her olayın özelliğine göre değişmekle birlikte yıkılan yapılarda gerçekleşen ölüm ve yaralanmalarda genel olarak;

a. Yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevli olan fenni mimar ve mühendislerin (fenni mesul),

b. Yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından sorumlu olan müteahhidin,

c. Bina inşaatının projeye uygunluğunu denetlenmekle görevli belediye yetkililerinin, (yapı ruhsatını düzenleyen, ruhsatı kontrol eden, yapı kullanma izin belgesinde bina mahallini tetkik eden belediye fen memurları) cezai sorumluluğu bulunmaktadır.

ç. Ayrıca bina tamamlandıktan sonra yapılan tadilat nedeniyle yapının depremde yıkılmasına sebebiyet veren kişilerin de kuşkusuz cezai sorumluluğu mevcuttur.

Oluşabilecek suçların değerlendirilmesi

Somut olayın durumuna göre depremde yıkılan yapıların inşasından ve denetiminden sorumlu kişiler, kusurları ve nedensellik bağıyla ilişkili olarak kasten öldürmenin/yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi suçu, taksirle öldürme ve taksirle yaralama suçlarını işledikleri gerekçesi ile cezalandırılabilirler. Ayrıca görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan kamu görevlisi, görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle cezalandırılabilir.

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu

"Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" suçu kişinin hukuksal olarak yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı yapmaması nedeniyle ölüm sonucunun doğmasına neden olmasıdır.TCK madde 83'te " Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir. İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin; Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması, önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, gerekir." şeklinde belirtilmiştir.Müteahhidin, inşaatta görevli olan diğer kişilerin ve yapıları denetlemekle yükümlü olan denetim sorumlularının kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini gerçekleştirmemesi neticesinde "Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu" oluşabilecektir.Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu, kasten işlenebilen bir suç olmakla birlikte bu suç olası kastla da işlenebilir. Failin saiki veya amacı önem taşımaz. Yani fail olası kast durumunda, deprem nedeniyle yapının yıkılacağını öngörmesine rağmen, sonucun meydana gelmesini göze almakta adeta “olursa olsun” biçimindeki bir düşünceyle hareket etmektedir ve durumda da kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunun manevi unsuru oluşmaktadır.Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.

Taksirle Öldürme suçu

Failin kendisine yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı kusurlu davranışı nedeniyle öngörülebilir nitelikte bir neticenin “öngörülemeyerek” bir kimsenin hayatına son verilmesi durumunda “Taksirle Öldürme” suçu oluşmaktadır.Taksirle ölüme neden olma suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 85. Maddesinde" Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir. Depremde yıkılan binaların inşasından ve denetiminden sorumlu kişiler deprem neticesinde yapıların yıkılacağını öngöremediği, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareketle bu fiilleri işlediği durumda basit taksirle öldürme suçunun manevi unsuru oluşur. Ancak kanaatimizce yapıların yıkılmasında kusuru bulunan bu kişilerin yapıların deprem sonucunda yıkılacağını öngöremedikleri iddiası kabul edilmesi çok da olası bir durum değildir. Yargıtay da bu durumlarda genel olarak faillerin basit taksirle değil bilinçli taksirle hareket ettiği görüşündedir. Bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunda; yapılan kusurlu davranış ile bir kimsenin ölebileceğinin fail tarafından “öngörülmesine” rağmen, bir şey olmayacağı inancıyla eylemin yapılmasıdır. Bilinçli taksir durumunda fail deprem neticesiyle oluşabilecek sonucu öngörmekte ancak bu durumun gerçekleşmesini istememesine rağmen kural ihlali yaparak hareket etmektedir. Bilinçli taksirle ilgili olarak TCK madde 22/3'te " Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır." şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bilinçli taksirle adam öldüren kişi, taksirle öldürme suçunda alacağı cezanın 1/3 ile 1/2 arasında arttırılması ile belirlenir. Başka bir anlatımla yapıların yıkılmasında kusuru bulunan ve bunun neticesinde insanların ölmesine veya yaralanmasına neden olanlar bilinçli taksirle hareket etmeleri durumunda alacakları cezalar 1/3 ile 1/2 arasında arttırılır.

Taksirle yaralama suçu

Taksirle yaralama suçu TCK madde 89'da "Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır." şeklinde belirtilmiştir. Taksirle yaralama suçunda da yukarıda belirtilen taksirle öldürme suçunda olduğu gibi suçun manevi unsurunun basit taksir mi bilinçli taksir mi olduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Basit taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksirde ise gerçekleşen sonucun, fail tarafından öngörüldüğü hâlde gerçekleşmesinin istenmemesi durumunda gerçekleşecektir. Yargılama yapılan makamlarca, depremde yıkılan binaların inşasından ve denetiminden sorumlu kişilerin kusurları incelenirken depremde yıkılan binalar neticesinde oluşan yaralanmalarda basit taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi hareket edildiği değerlendirilecek ve yapılan bu değerlendirme neticesinde cezalandırma yapılacaktır. Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi "Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi" suçu kişinin hukuksal olarak yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı yapmaması nedeniyle ölüm sonucunun doğmasına neden olmasıdır. TCK madde 89'da "Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur." şeklinde belirtilmiştir. Müteahhidin, inşaatta görevli olan diğer kişilerin ve yapıları denetlemekle yükümlü olan denetim sorumlularının kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini gerçekleştirmemesi neticesinde vatandaşların yaralanması meydana geldiğinde "Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi suçu" oluşabilecektir.

Görevi Kötüye Kullanma Suçu

Kamu görevlilerinin görevlerinin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olma durumlarında, örneğin zadece konutun yıkılması, vatandaşın malının zarar görmesi vb. durumlarda görevi kötüye kullanma suçu da oluşabilecektir.

banner img

Bize hafta içi hergün , 09:00 - 18:00 saatleri arasında ulaşabilirsiniz...

Bize danışın

Bize danışmak için aşağıdaki form bilgilerini doldurarak tarafımıza ulaşabilirsiniz...