Aslanbaş Hukuk Bürosu - Av. Mert Koray Aslanbaş
ESERİN KABULÜ VE ESER SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

ESERİN KABULÜ VE ESER SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

 

GİRİŞ

Eser sözleşmesi, uygulamada karşımıza çıkan önemli bir sözleşme türüdür. Bu sözleşme, tamirat işleri, elbise dikme gibi en küçük şeylerin yapımından; gökdelenler, köprüler, barajlar inşa etme gibi devasa ve karmaşık birçok işin yapımına kadar pek çok alanda karşımıza çıkar. Uygulamada bu kadar önemli bir yer teşkil eden eser sözleşmesinin, birçok sıkıntı ve uyuşmazlığı da beraberinde getirmesi doğaldır. Günümüzde, her alanda ve özellikle ekonomi ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, eser sözleşmesinin uygulama alanını genişlettiği gibi, her geçen gün farklı görünümlerde uyuşmazlıkların da karşımıza çıkmasına sebep olmaktadır.

Eser sözleşmesinin uygulanmasında sözleşmenin ifası, özellikle eser sözleşmesinin karakteristik edimini oluşturan yüklenicinin ifası önem arz eder. Eser sözleşmesinin yüklenici tarafından ne şekilde ifa edileceği ve ifanın ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı, eser sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar arasında son derece önemli bir yer tutar.

Bu çalışmamda eser sözleşmesinde, eserin kabulünü ve eser sözleşmesinin sona erme durumlarını incelemiş bulunmaktayım. Eser sözleşmesinde, eserin kabulü kavramı Türk Borçlar Kanunu’nun 477 ncimaddesinde düzenlenmiştir. Kabul iş sahibinin teslim edilen eserin sözleşmeye uygun ve ayıpsız sayıldığına ilişkin irade beyanıdır. Eserin iş sahibince kabulü, sözleşmenin her aşamasında söz konusu olabilir.

Eser sözleşmesinin sona erme durumu da Türk Borçlar Kanunu’nun 482-486 ncımaddeleri arasında kendine düzenlenme alanı bulmuştur. Bu kısımda da kanun maddeleri detaylı şekilde incelenecektir.

Çalışmamın son bölümünde konu ile ilgili genel bir değerlendirme yapılarak, sonuç kısmı ile tamamlanmış olacaktır.

I.  ESER SÖZLEŞMESİNİN İFASI, ESERİN KABULÜ VE KABULÜN HUKUKİ NİTELİĞİ

 

A)Eser Sözleşmesinin İfası

İfa genel olarak üstlenilen edimin yerine getirilmesi anlamını taşımaktadır.[1] İfa ile alacaklı tatmin edilmiş olup; kural olarak borç sona ererek borçlu borcundan kurtulmuş olacaktır.[2] Edimin fiili, borçlunun edimin ifasına yönelik faaliyetleri iken, edim sonucu alacaklının borç ilişkisi ile amaçladığı menfaati fiilen elde etmesidir.[3]

Eser sözleşmesinde ifa, edim sonucunun yerine getirilmesine yöneliktir. Eser sözleşmesinin konusunu oluşturan edim sonucu, iş görme sonucu eserin tamamlanmasıyla elde edildiği durumlar hariç, meydana getirilen eserin teslimi ile gerçekleşir. Bu itibarla esersözleşmesinde eserin teslimi, sözleşmenin ifası anlamına gelir ve iş görme sonucu eserin tamamlanmasıyla elde edildiği durumlar hariç, eser sözleşmesinde ifanın gerçekleşip gerçekleşmediği eserin teslimi ile belirlenir.

Eserin teslimi için hangi fiillerin gerekli olduğu, teslimin ne surette gerçekleşeceği, dolayısıyla eser sözleşmesinin yüklenici tarafından nasıl ifa edileceği taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre belirlenecektir. Taraflar eserin ne şekilde teslim edileceğini ve teslimin ne zaman gerçekleşmiş sayılacağını sözleşme serbestisi ilkesi gereğince diledikleri gibi belirleyebilirler. Taraflar arasındaki sözleşmede eserin ne zaman teslim edileceği belirlenmemiş ise teslim, sözleşmenin konusunu oluşturan eserin türüne göre sözleşmeye konu eserin zilyetliğinin devredilmesi veya eserin tamamlandığının bildirilmesiyle gerçekleşir.[4]

a)Eserin Teslimi

Teslim, yüklenicinin bütün kısımlarıyla sözleşmeye göre tamamladığı eseri ifa amacıyla iş sahibinin emrine vermesi ve eser üzerinde onun doğrudan zilyetli­ğini sağlamasıdır.

İstisna sözleşmesinde eserin teslimi ile işin kabulü birbirlerinden farklı kavramlardır. Eser, bazen iş sahibinin faaliyet alanında, yüklenici tarafından yapılmış veya tamir edilmiş olabilir. Bu takdirde zaten zilyetliği iş sahibinde ise teslim edilmiş sayılır. Buna karşılık, eserin kabulü ise teslim edilen eserin muayene­sini müteakip, eserin sözleşmeye uygun olduğunun iş sahibince beyan edilmesi suretiyle yapılır.

Teslim, eserin teslimi olayını yüklenici açısından ifade ederken, teslim alma kavramı ise aynı olayı iş sahibi tarafından alınmayı açıklar.[5]

Teslimin zilyetliğin devri yolu ile gerçekleştiği durumlarda teslim, yüklenicinin iş sahibi tarafından anlaşılabilir bir ifa niyetiyle eserin zilyetliğinin iş sahibine devretmiş olmasını gerektirmektedir. Yüklenici zilyetliği sözleşmenin ifası vasıtasıyla edim yükümlülüklerinden kurtulma niyetiyle devretmiş olmalıdır.[6]

Teslim fiziken devredilebilen eserlerde eserin zilyetliğinin yüklenici tarafından iş sahibine devri suretiyle gerçekleşirken bazı durumlarda yüklenici tarafından işin tamamlandığının iş sahibine veya temsilcisine açıkça veya örtülü olarak bildirilmesi ile gerçekleşir. Bu durumda tamamlama bildirimi, fiilen eserin teslim edilmesi anlamını taşımaktadır. Örneğin; bir evin tesisat işinin yapılması sonucunda yüklenici, işin tamamlandığını iş sahibine bildirmesi teslim manasını taşımaktadır.

İfa, borçlanılan edimin özelliğine göre bazı durumlarda alacaklının katılımını gerektirirken, bazı durumlarda alacaklının katılımı olmaksızın gerçekleşir. Edim bir hakkın devrimi ise iş sahibinin katılımı gereklidir. Ancak, mesafeli satış sözleşmelerinde, tazminat taleplerinde alacaklının katılımı zorunluluğu bulunmamaktadır.

b)Eksik Eserin Teslimi

Eserin tamamlanması, tarafların sözleşmede kararlaştırmış olduğu bütün işlerin bitirilmiş olması anlamına gelmektedir.[7] Eserin tamamlanmasına dahil işler, iş sahibinin sözleşmenin kurulmasından sonraki talimatlarından da kaynaklanabilir. Hangi işlern yüklenici tarafından borçlanıldığı, her bir somut olayda eser sözleşmesinin yorumlanması vasıtasıyla tespit edilebilir. Yorum, güven teorisine göre yapılmalıdır. Ayrıca eserin tamamlanmasında öenmsiz olan ve ikincil olan birtakım işlerin eksik olması durumunda, söz konusu eksikliğin ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise, eser tamamlanmış kabul edilmelidir.[8]

Yüklenicinin sözleşme ile üstlendiği veya hukuken bağlayıcı iş değişikliği ve ek işlerin bir kısmını yerine getirmemiş olması durumunda ise eksik eser söz konusu olur.[9] Buna karşılık, sözleşmede taahhüt edilen veya dürüstlük kuralı gereği sahip olması gereken niteliklerin eserde bulunmaması durumunda ise, ayıplı eser söz konusu olur.[10]

Bazı durumlarda eserde eksiklik veya ayıp bulunduğunun tespiti zordur. Eserin diğer kısımlarına dokunmaksızın ve zarar vermeksizin eksikliğinin giderilebildiği durumlarda eksiklik; buna karşılık eksikliğin giderilmesinin diğer kısımlara müdahale gerektirdiği ve onlara dokunulmadan gerçekleştirilemediği hallerde ayıp söz konusu olacaktır.[11]

c)İşsahibinin Eseri Teslim Almaktan Kaçınma Hakkı

Yüklenici tarafından sözleşmeye uygun şekilde meydana getirilmiş olan eserin teslim edilmesi durumda, iş sahibi eseri teslim almaktan kaçınamaz. Buradaki zorunluluk sadece sözleşmeye uygun ifa edilmiş eserlerde söz konusu olacaktır. Buna karşılık, sözleşmeye uygun olmayan eserin kural olarak iş sahibince teslim alınma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durum genellikle, eserin eksik veya ayıplı olması durumlarında söz konusu olacaktır.

Teslim almaktan kaçınma hakkı, bedel ödeme ve ayıpsız bir eser teslimi borçlarının karşılıklılık ilişkisi içerisinde bulunması esasına dayanmaktadır. İş sahibi sadece tamamlanmış ve ayıpsız bir eser karşılığında bedel ödemeyi borçlandığından, teslimi teklif edilen eserin eksik ya da ayıplı olması durumunda, teslimin gerçekleşmesini ve buna bağlı olarak bedelim muacceliyetini engelleme imkanına sahip olmalıdır.

Yüklenici tamamlanmamış bir eserin zilyetliğini teslim etmek isterse, iş sahibi bunu teslim almak zorunda değildir, hatta eksik eserin tamamlanması için yükleniciye iade edebilmektedir. Eserin yükleniciye iadesi örtülü veya açık olarak gerçekleşebilir. Böyle bir durumda eserin teslimi ve teslime bağlanan hukuki sonuçlar gerçekleşmemiş olur. Eserin tesliminde iş sahibi, eseri inceleme külfeti içerisindedir. İş sahibine inceleme neticesinde henüz sözleşme ile kararlaştırılan bütün işlerin bitirilmediğini tespit ederse eseri teslim almaktan kaçınabilir.

Eseri haklı bir neden olmaksızın teslim almaktan kaçınan iş sahibi alacaklı temerrüdüne düşecektir.[12] Bu durumda yüklenici, hasar ve giderleri iş sahibine ait olmak üzere teslim edeceği eseri tevdi edebilir. Yüklenici tevdi ile birlikte asli ediminden kurtulur.[13]

  1. Kabul Kavramı, Tanımı ve Hukuki Niteliği

 

a) Kabul Kavramı ve Tanımı

Yüklenicinin ayıp sebebiyle sorumluluğunu ortadan kaldıran, iş sahibinin ayıptan doğan haklarının sona ermesi sonucunu doğuran bir hukuki kurum olan kabul, Türk Borçlar Kanunu’nun “Eserin Kabulü” başlığını taşıyan 477 nci maddesinde düzenlenme alanı bulmuştur. Eserin kabulünde kural, kabulün iş sahibinin açık veya zımni irade beyanı ile gerçekleşmesidir. Bu husus TBK 477/1 inci maddesinde “eserin açıkça veya örtülü olarak kabulü” denilmek suretiyle açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte belirli durumlarda kabul, iş sahibinin kabul iradesine sahip olup olmadığı ve iş sahibinin fiillerinin yüklenici tarafından nasıl anlaşıldığına bağlı olmaksızın kanundan dolayı gerçekleşir. Nitekim TBK 477/2nci maddesinde“İşsahibi, gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, eseri kabul etmiş sayılır.”denilmek suretiyle açık ayıplar bakımından, TBK 477/3 üncü maddesinde ise“Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa işsahibi, gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul etmiş sayılır.”denilmek suretiyle gizli ayıplar bakımından ayıp bildiriminin ihlal edilmesi durumunda eserin kabul edilmiş sayılacağı açıkça düzenlenmiştir. Ayıp bildirim külfetini ihlal eden iş sahibinin beyan hatasına veya dikkatsizliğe dayanarak aksini ispat etmesi mümkün değildir.

Kabul, iş sahibinin teslim edilen eserin sözleşmeye uygun ve ayıpsız sayıldığına ilişkin irade beyanıdır.[14] İş sahibi eseri kabul etmek suretiyle eserin sözleşmeye ve sözleşme ile elde edilmek istenen amaca uygun olduğunu ve ayıp iddiasında bulunmayacağını beyan eder.Hukuki niteliği itibariyle bir irade beyanı olan kabul,yüklenici tarafından teslim edilen eserin mevcut haliyle iş sahibince benimsendiğini gösterir.

Kabul ile iş sahibi muhtemel ayıplı eser edimini gereği gibi bir ifa olarak kabul ettiğine ilişkin iradesini açıklar. Eserin kabulü, objektif kötü ifayı gereği gibi bir ifa haline getirir.[15] Başka bir ifadeyle kabul ile yüklenici, eserde bulunabilecek ayıplara rağmen, hukuken borcunu gereği gibi ifa etmiş olur.[16] Bu nedenle doktrinde kabulün eserdeki olağan ayıplar bakımından iyileştirici bir etkiye sahip olduğu ifade edilmektedir.[17] Çünkü yapılan açık veya zımni kabul sonucunda iş sahibi ifayı sözleşme gereği kabul etmiş sayılacaktır.

Açık kabulde iş sahibinin kabul iradesi, yüklenicinin tereddüdüne yer vermeyecek  açık  bir  beyan  ile  yapılır.  Eserin  açıkça  kabul  edildiği  durumlarda,  iş sahibinin kabul iradesi, kullanılan beyan vasıtalarından doğrudan doğruya anlaşılır.Açık kabul, sözle, yazıyla veya taraflarca kararlaştırılmış bir işaretle yapılabilir. Hatta açıkça kararlaştırılmış olması durumunda susmaya dahi eserin açıkça kabul edildiği sonucu bağlanabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus kural olarak susmanın kabul olarak nitelendirilemeyeceğidir.

Örtülü kabulde açık kabulden farklı olarak hukuki sonuca yönelik arzu iş sahibi tarafından açıkça dışa yansıtılmış değildir. Örtülü kabulün söz konusu olduğu durumlarda iş sahibinin hukuki sonuca yönelik arzusu, ancak arzuyu açıklamak için yapılan hareketten, bu hareketin yapıldığı hal ve şartlar göz önünde tutularak dolaylı biçimde anlaşılır.

Eserin kabulünde açık kabul ve örtülü kabulün yanı sıra kabulün diğer bir türünü TBK 477/2 nci maddesinde açık ayıplar bakımından ve TBK 477/3 üncü maddesinde ise gizli ayıplar bakımından hükme bağlanan farazi kabul oluşturur. Farazi kabul, kabulün iş sahibinin irade beyanı ile gerçekleşmesinin istisnası niteliğindedir. Zira eserin kabulünün söz konusu olabilmesi için kural olarak iş sahibinin eseri sözleşmeye uygun ve ayıpsızgördüğüne ilişkin irade beyanında bulunması gerekir. Bununla birlikte farazi kabulün söz konusu olduğu durumlarda ise, kanunda öngörülen koşulların gerçekleşmesi ile birlikte eser kabul edilmiş sayılır.Farazi kabulün söz konusu olduğu durumlarda, kanun gereği bir iradenin varlığının kabul edilmesinden ziyade, kanun hükmü gereği bir iradenin varlığı koşulu bertaraf edilmiş olur.[18]

İş sahibi eserdeki bazı ayıpları saklı tutmak suretiyle kabul beyanında bulunabilir. İş sahibi eserdeki bir ayıbı kabule ilişkin beyanın dışında tutabilir. Zira iş sahibinin eseri bazı ayıplar bakımından çekince ileri sürerek kabul etmesine bir engel yoktur. İş sahibi bu tür bir kısmi kabul beyanında bulunursa sadece çekince ileri sürmediği ayıplara ilişkin haklarını kaybeder. Buna karşılık saklı tuttuğu ayıplara ilişkin hakları varlığını sürdürür.

b)Hukuki Niteliği

Kabul, iş sahibinin teslim edilen eserin sözleşmeye uygun ve ayıpsız sayıldığına ilişkin bir irade beyanıdır.[19] Hukuki niteliği itibariyle tek taraflı varması gereken bir irade beyanı olan kabul[20], iş sahibi tarafından şahsen veya yetkili temsilcisi aracılığıyla açıklanabilir. İş sahibi tarafından açıklanan kabul beyanı geri alınamaz. Bununla birlikte doktrinde hâkim olan görüşe göre kabul şarta bağlı olarak beyan edilebilir. Eserin belirli ayıplara ilişkin hakların saklı tutularak kabul edilebileceği ifade edilmektedir.

Kural olarak kabul tek taraflı ulaşması gereken bir irade beyanıdır.[21]Kabul, teslim edilen eserin sözleşmeye uygun ve ayıpsız olduğu hususunda iş sahibi tarafından yapılan bir irade beyanıdır. Kabulden söz edebilmek için her şeyden önce iş sahibinin hareketinin bir irade beyanı niteliğinde olması gerekir.

Kabul, iş sahibi tarafından bizzat veya kanuni veya iradi temsilci vasıtasıyla beyan edilebilir. Kabul beyanı yükleniciye yöneltilmelidir.

Kabulün hukuki sonuç doğurması yüklenicinin onayına bağlı değildir. Bu nedenle kabul doktrinde haklı olarak tek taraflı bir hukuki işlem olarak da ifade edilmektedir.[22]

Kabul iş sahibi tarafından yükleniciye bildirildikten sonra kural olarak geri alınamaz.[23]Bununla birlikte taraflar, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde kısmen veya tamamen bu durumun aksini kararlaştırabilir. Diğer taraftan kabul beyanının iradeyi sakatlayan sebeplerden biri ile sakat olması halinde iptal edilmesi ve bu suretle meydana gelen hukuki sonucun ortadan kaldırılması mümkündür.[24]

 

II. KABULÜN ŞARTLARI VE KABULÜN HUKUKİ SONUÇLARI

 

A) Kabulün Gerçekleşmesi İçin Gerekli Koşullar

a) Genel Olarak

Türk Borçlar Kanunu’nun 477 nci maddesinde düzenlenen kabul, iş sahibinin teslim edilen eserin sözleşmeye uygun ve ayıpsız sayıldığına ilişkin irade beyanıdır. Eser sözleşmesinde ayıp sebebiyle sorumluluk bakımından hukuki sonuç doğuran kabulden söz edebilmek için kural olarak eserin teslim edilmiş olması gerekir.[25] Türk Hukuku’nda hâkim olan görüş, kabulün kural olarak eserin tesliminden sonra gerçekleşeceği yönündedir.[26] Yani kabulün gerçekleşmesi için aranan ilk koşul, yüklenicinin eseri teslim etmesi ve iş sahibinin eseri kabul ettiği yönünde açık veya örtülü bir kabul beyanıdır.

Kabulden söz edebilmek için gerçekleşmiş olması gereken ikinci koşul, eserin iş sahibi tarafından gözden geçirilmesidir. Taraflarca aksi kararlaştırılmış olmadıkça, iş sahibi eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmelidir.

Eserin kabulüne ilişkin TBK 477 nci madde hükmü yedek hukuk kuralı niteliğindedir. Bu nedenle taraflar sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde eserin kabulünün koşullarını diledikleri şekilde kararlaştırabilir.

b) Eserin Teslim Edilmesi

Kabulden söz edebilmek için kural olarak sözleşmenin konusunu oluşturan eserin yüklenici tarafından iş sahibine teslim edilmiş olması gerekir.[27] Eserin teslimi, kural olarak kabulün ön koşulunu oluşturur.[28]Zira eserin kabulü teslim edilen eserin gereği gibi bir ifa sayılması sonucunu doğurur. Bu nedenle kabulden söz edebilmek için öncelikle sözleşmenin ifa edilmiş olması gerekir.İş sahibi ayıp bildiriminde bulunduktan sonra dahi kabul beyanında bulunabilir.[29]Ancak ayıptan doğan haklar kullanıldıktan sonra artık kabul beyanında bulunulamaz.Kural kabulün teslimden sonra gerçekleşmesi olmakla birlikte doktrinde eserin teslimden önce veya teslim sırasında da iş sahibi tarafından kabul edilebileceği ifade edilmektedir.[30]

c)Eserin Gözden Geçirilmesi

Kabulün söz konusu olabilmesi için gerçekleşmiş olması gereken ikinci koşul, eserin iş sahibi tarafından gözden geçirilmiş olmasıdır. İfanın gereği gibi yapılmış sayılması sonucunu doğuran bir irade beyanı olan kabulün söz konusu olabilmesi için kural olarak eserin gözden geçirilmiş olması gerekir.[31] Zira iş sahibi ancak eseri gözden geçirmek suretiyle ifanın gereği gibi olup olmadığını tespit edebilir. Diğer bir ifadeyle gözden geçirme, eserin mevcut özelliklerinin sözleşmede kararlaştırılan veya dürüstlük kuralı gereği eserden beklenen özelliklerden sapıp sapmadığının  belirlenmesini sağlar.[32]

Gözden geçirmenin şekli ve kapsamı sözleşmenin konusunu oluşturan eserin türüne göre belirlenir.[33]İş sahibi eseri özenli bir şekilde gözden geçirmelidir. TBK 474 üncü madde hükmü eserin gözden geçirilmesi sırasında gösterilmesi gereken özene ilişkin bir açıklık içermez. Gözden geçirmede gösterilmesi gereken özenin ölçüsü doktrinde tartışmalıdır. Bir görüşe göre, ortalama bir uzmanın göstermesi gereken özen esas alınmalıdır. Diğer bir görüşe göre[34], teslim edilen eser hakkında bilgi sahibi olan ortalama bir kişinin göstereceği dikkat ve özen ölçü alınmalıdır. Kanaatimizce de yerinde olan başka bir görüşe göre ise[35], benzer türde bir eserin ortalama bir iş sahibinden beklenebilecek dikkat ve özen esas alınmalıdır.

Gözden geçirme süresi kural olarak eserin teslimi ile başlar.[36] Gözden geçirme süresi bakımından Türk Borçlar Kanunu’nda “işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz” kriteri öngörülmüştür. Hâkim görüşe göre[37], bu kriter sadece iş sahibinin gözden geçirmeye başlaması gereken süreyi tayin etmez; aynı zamanda gözden geçirmenin başlamasından sonra iş sahibine tanınması gereken süreyi de belirler. Bu iki süre birlikte gözden geçirme süresini meydana getirir.

d)Kabul İradesinin Beyan Edilmesi

Kabulden söz edebilmek için kural olarak teslim edilen eserin sözleşmeye uygun ve ayıpsız sayıldığı hususunda irade beyanında bulunulması gerekir. Zira eserin kabulü kural olarak iş sahibinin irade beyanı ile gerçekleşir.[38] Bununla birlikte TBK 477/2 nci ve TBK 477/3 üncü maddesi hükümlerinde düzenlenen istisnai durumlarda kabul, iş sahibinin kabul iradesine sahip olup olmadığına bakılmaksızın ve iş sahibinin davranışının yüklenici tarafından nasıl anlaşıldığı dikkate alınmaksızın kanunda öngörülen koşulların gerçekleşmesi ile birlikte kendiliğinden gerçekleşir ve eser kanun gereği kabul edilmiş varsayılır.

i. Kabulün Kural Olarak İrade Beyanı ile Gerçekleşmesi

Eserin kabulünden söz edebilmek için kural olarak iş sahibinin eserin kabulüne ilişkin bir irade beyanında bulunmuş olması gerekir. Zira kabul kural olarak iş sahibinin eseri sözleşmeye uygun ve ayıpsız gördüğüne ilişkin irade beyanı ile gerçekleşir.

Kabul iş sahibi tarafından şahsen beyan edebileceği gibi, yetkili temsilci vasıtasıyla da beyan edilebilir.[39] Zira kabul kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliği taşımaz. Örneğin bir inşaat işinde kabul için özel olarak yetkilendirilmiş mimar veya mühendisinde eseri kabulü mümkündür. Türk Borçlar Kanunu’nda kabul beyanı herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Bu nedenle iş sahibi eseri açıkça veya örtülü olarak kabul edebilir. Taraflar kabule ilişkin bir şekil kararlaştırırsa, geçerlilik şekli olarak kabul edilir.[40]

Kabul, iş sahibi tarafından yapılan tek taraflı varması gerekli bir irade beyanıdır. Kabulün söz konusu olabilmesi için irade beyanının yöneltildiği şahsın yüklenici ya da yetkili temsilcisi olması gerekir.[41] Yüklenicinin bedel alacağını üçüncü bir kişiye devretmiş olması önem arz etmez. Bu durumda da kabul beyanı yükleniciye yöneltilmelidir.

ii. Kabulün Bildirim Külfetinin İhlal Vasıtasıyla Gerçekleşmesi

Kabulün söz konusu olabilmesi için kural iş sahibinin açık veya örtülü olarak irade beyanında bulunması olmakla birlikte, belirli durumlarda kabul iş sahibinin kabul iradesi olmaksızın ve iş sahibinin fiillerinin yüklenici tarafından nasıl anlaşıldığı dikkate alınmaksızın kanundan dolayı varsayılır.[42] Nitekim TBK 477/2 nci maddesinde açık ayıplar bakımından, TBK 477/3 üncü maddesinde ise gizli ayıplar bakımından ayıp bildirim külfetinin ihlal edilmesi durumunda eserin kabul edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.[43]

Türk Borçlar Kanunu 477/2 nci maddesi uyarınca iş sahibi gözden geçirme ve bildirim külfetlerini yerine getirmezse eser kabul edilmiş sayılır. Söz konusu hüküm, kabul varsayımını Kanunda öngörülen gözden geçirme ve bildirimin iş sahibince ihmal edilmesi olgusuna bağlamıştır. İlgili madde hükmü gereğince kabul, yüklenici tarafından kasten gizlenmiş olmayan iş sahibi tarafından zamanında veya usulüne uygun olarak yükleniciye bildirilmemiş açık ayıplar bakımından sonuç doğurur.

Türk Borçlar Kanunu’nun 477 nci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kabul varsayımı, iş sahibi tarafından usulüne uygun olarak yükleniciye bildirilmeyen bir gizli ayıba dayanır. İş sahibi fark ettiği ayıbı ortaya çıkmasından sonra gecikmeksizin yükleniciye bildirmek zorundadır. Aksi takdirde eser TBK 477/3 üncü maddesiuyarınca zamanında veya gereği gibi bildirilmeyen gizli ayıplar bakımından geriye etkili olarak kanun gereği kabul edilmiş sayılır.

 

B) Kabulün Hukuki Sonuçları

Eserin kabulünün hukuki sonuçları Türk Borçlar Kanunu’nun 477 nci maddesinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu TBK 477 nci maddesinde eserin kabulünü yüklenici bakımından hükme bağlamıştır. Nitekim bu husus kabulün hukuki sonucunu düzenleyen TBK 477/I inci maddesinde, “Eserin açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, yüklenici her türlü sorumluluktan kurtulur.” denilmek suretiyle açıkça ifade edilmiştir.Türk Borçlar Kanunu’na göre kabulün hukuki sonucu, yüklenicinin ayıp sebebiyle sorumluluktan kurtulmasıdır. [44]Eserin iş sahibi tarafından açıkça veya örtülü olarak kabul edilmesi ile birlikte yüklenici ayıp sebebiyle sorumluluktan kurtulur.Önemle belirtilmelidir ki, eserin kabulüne ilişkin TBK 477 nci madde hükmü emredici nitelikte değildir. Bu nedenle taraflar sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde kabulün hukuki sonuçlarını kanundan farklı bir şekilde düzenleyebilir.

a)Yüklenicinin Ayıp Sebebiyle Sorumluluktan Kurtulması

Eser sözleşmesinde iş sahibi teslim aldığı eseri açıkça veya örtülü olarak kabul ederse, yüklenici sorumluluktan kurtulur. Bu anlamda eserin kabulü, teslim alma ve usulüne uygun gözden geçirme sırasında fark edilen açık ayıpları kapsar. Gizli ayıplar ile kasten gizlenen ayıplar bakımından ise kural olarak kabul sonuç doğurmaz. Bununla birlikte gizli ayıpların ortaya çıkmasının ardından iş sahibi eseri kabul edebilir.

Yüklenicinin sorumluluktan kurtulması, iş sahibinin eseri açıkça veya örtülü olarak  kabul  etmesi  suretiyle  gerçekleşebileceği  gibi,  ayıp  bildirim  külfetinin ihlalineticesinde de gerçekleşebilir. İfade edilmelidir ki, eserin kabulü ister iş sahibinin açık veya örtülü irade beyanı ile ister kanuni varsayım ile gerçekleşmiş olsun, meydana gelen hukuki sonuç değişmez.[45]

Teslim sırasında açıkça belli olan açık ayıplar eserin kabulü bakımından özellik arz eder. Zira iş sahibi bu tür ayıpları eserin teslimi sırasında henüz gözden geçirme süresi başlamadan önce fark eder. İş sahibi kural olarak gözden geçirmeyi beklememelidir. Gözden geçirme hukuki anlamda teslimin gerçekleşmesi ile başlar. İş sahibi teslim sırasında açıkça belli olan ayıpları fark edilmesinden sonra derhal bildirmelidir.[46] Aksi takdirde eser kabul edilmiş sayılır. İfade edilmelidir ki, burada kanundan dolayı gerçekleşen kabul sadece zamanında bildirilmeyen aşikâr açık ayıp bakımından hukuki sonuç doğurur.

Türk Borçlar Kanunu’nun 477 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca yüklenici eserin kabulünden sonra eserin gözden geçirilmesi sonucunda tespit edilen açık ayıplara ilişkin sorumluluktan kurtulur. TBK 477/I inci maddesinde zikredilen usulüne uygun gözden geçirmenin dayanağı, TBK 474/I inci maddesinde düzenlenen gözden geçirme külfetidir. Teslim alınan eserin TBK 474/I inci maddesi uyarınca zamanında ve özenli bir şekilde gözden geçirilmesi durumunda usulüne uygun bir gözden geçirmenin varlığından söz edilir. Eserin gözdengeçirilmesi sırasında gösterilmesi gereken özenin ölçüsü doktrinde tartışmalı olmakla birlikte isabetli bulduğumuz görüşe göre, teslim alma veya usulüne uygun gözden geçirme sırasında anlaşılabilecek ayıp bakımından ortalama bir iş sahibinden somut koşullar altında beklenebilecek dikkat ve özen esas alınır.[47]Eserdeki ayıp, usulüne uygun gözden geçirme sırasında bu anlamda anlaşılabilecek bir ayıp ise, eserin kabulü ile birlikte yüklenici sorumluluktan kurtulur.Diğer taraftan iş sahibi eseri gözden geçirmemiş olsa dahi eserdeki ayıbı başka bir şekilde öğrenmiş olabilir. Bu tür ayıplar bakımından da eserin kabulünden sonra yüklenici sorumluluktan kurtulur.

İş sahibi kanunda öngörülen ayıp bildirimini ihmal ederse, TBK 477/II nci maddesi uyarınca eser kabul edilmiş sayılır. Kanun, açık ayıp bulunan bir eserdeki ayıbın zamanında bildirilmemesine eserin kabulü sonucunu bağlamıştır. TBK 477/2 nci maddesinde bir kanuni varsayım öngörülmüştür. TBK 477/II nci maddesinde öngörülen kabul, açık ayıplara ilişkin bir kanuni varsayım niteliğinde olduğundan aksinin ispatı mümkün olmamalıdır.

Yüklenicinin gizli ayıp sebebiyle sorumluluktan kurtulması, iş sahibinin açıkça veya örtülü olarak eseri kabul ettiğini beyan etmesi suretiyle olabileceği gibi, TBK 477/3 üncü maddesi uyarınca Kanunda öngörülen bildirim külfetinin ihlali suretiyle de gerçekleşebilir. Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmiş olmamakla birlikte gizli ayıpların da ortaya çıkmalarından sonra iş sahibi tarafından kabul edilmelerimümkündür. Eserde sonradan bir gizli ayıp tespit eden iş sahibi, eseri  sözleşmeye uygun kabul etmek istediğini beyan edebilir. Bu beyan neticesinde yüklenici söz konusu ayıp sebebiyle sorumluluktan kurtulur.[48] İş sahibi kabul beyanından sonra ayıp bildiriminde bulunsa dahi meydana gelen hukuki sonuç değişmez.Diğer taraftan iş sahibi sonradan fark edilen gizli ayıbı zamanında bildirmezse TBK 477/III üncü maddesi uyarınca eser söz konusu ayıplar bakımından kabul edilmiş sayılır. Burada kabul kanundan dolayı varsayılır. Bu hukuki sonuç yüklenicinin ayıba sebebiyet verip vermemesinden bağımsız olarak gerçekleşir.

b)Yüklenicinin Ayıp Sebebiyle Sorumluluğunun Devam Etmesi

Türk Borçlar Kanunu 477/1 inci maddesi uyarınca iş sahibi eseri açıkça veya örtülü olarak kabul ederse, yüklenici ayıp sebebiyle sorumluluktan kurtulur. Belirtmek gerekir ki, eserin kabulü yükleniciyi ayıp sebebiyle sorumluluktan tamamen kurtarmaz. TBK 477/1 inci maddesi uyarınca eserin kabulünden sonra gizli ayıplar ile yüklenici tarafından kasten gizlenen ayıplar bakımından yüklenicinin sorumluluğu devam eder.[49] Diğer taraftan iş sahibi bazı ayıpları kabul beyanının içeriğine dahil etmeyebilir. Bu durumda yüklenici  iş sahibi tarafından kabul beyanının içeriğine dahil edilmeyen ayıplardan da sorumludur.[50]

TBK 477/3 üncü maddesi uyarınca iş sahibi eserde sonradan ortaya çıkan gizli ayıpları, gecikmeksizin yükleniciye bildirmelidir.[51] Bununla birlikte iş sahibine gizli ayıbın ortaya çıkmasından sonra ayıp bildirimine karar verip gerçekleştirebilmesi bakımından kısa bir açıklama süresi tanınmalıdır.[52] Zira gecikmesizin bildirim gereği, ayıp bildirimi kararını alması ve bu karar doğrultusunda harekete geçmesi, diğer bir ifadeyle ayıp bildiriminde bulunması bakımından iş sahibine bir süre tanınmasına engel değildir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 478 inci maddesinde düzenlenen zamanaşımı süresi, gizli ayıpların bildirilmesi gereken kesin süreyi oluşturur. Kanun’dan açıkça anlaşılmasa dahi ayıpların ayıptan doğan haklar için geçerli olan zamanaşımı süresi içerisinde zamanında bildirilmesi gerekir. Zamanaşımı süresi geçtikten sonra ortaya çıkan ayıplardan yüklenici sorumlu değildir.

Türk Borçlar Kanunu 477/1 inci maddesi uyarınca kabulün hukuki sonuçları yüklenici tarafından iş sahibinden kasten gizlenen ayıpları kapsamaz. Kasten gizlenen açık ve gizli ayıplar bakımından eserin kabulü hukuki sonuç doğurmaz. Yüklenici tarafından kasten gizlenen ayıplar bakımından eserin kabulüne rağmen TBK 477/1 inci maddesi uyarınca yüklenici sorumlu olur. Nitekim kasten gizlenmiş bir ayıp bulunmasının hukuki sonucu, eserin kabulüne rağmen yüklenicinin sorumlu olmaya devam etmesidir. Yüklenicinin ayıbı bilmesi gizleme nedeniyle ayıptan doğan sorumluluğunun saklı tutulmasına engel olur.Yüklenicinin sorumluluğunun devamı bakımından kasten gizlenen ayıbın zamanında bildirilmiş olup olmaması önem arzetmez. İfade edilmelidir ki, TBK 477/1 inci maddesinde hükme bağlanan bu hukuki sonuç, yüklenicinin dürüstlük kuralından (TMK m. 2/I) kaynaklanan bir yükümlülüğü olan aydınlatma yükümlülüğüne dayanır. Nitekim kasten gizleme, ayıptan doğan sorumluluktan kurtulmak amacıyla aydınlatma yükümlülüğünün bilerek ihlal edilmesidir.

Yüklenici tarafından kasten gizlenmiş bir ayıbın varlığından söz edebilmek için ilk olarak eserde teslim sırasında iş sahibi tarafından bilinmeyen bir ayıp bulunmalıdır. Çünkü iş sahibinin bildiği ayıplar yüklenici tarafından gizlenmesi olanaklı değildir.İkinci olarak yüklenici ayıbı eserin teslimi sırasında bilmeli ve iş sahibini aydınlatma yükümlülüğünü bilinçli olarak ihmal etmiş olmalıdır. Yüklenicinin ayıbı kasten gizlemesinde kötü niyet aranmamalıdır. Çünkü kanun da bu yönde bir şart olmadığı gibi böyle bir düzenleme de bulunmamaktadır.

c)İş Sahibinin Ayıptan Doğan Haklarını Kaybetmesi

Taraflarca aksi kararlaştırılmış olmadıkça, eserin kabulü ile birlikte iş sahibi ayıptan doğan haklarını kaybeder.[53]Eserin kabulü, ayıbı takip eden zararların tazmininitalep etme hakkı da dahil olmak üzere ilgili ayıba ilişkin bütün ayıptan doğan hakları kapsar. Ayıbı takip eden zararların eserin kabulü sırasında gerçekleşmiş olup olmaması önem arz etmez.İfade edilmelidir ki, TBK 477/1 inci maddesine göre eserin kabulü teslim alma ve usulüne uygun gözden geçirme sırasında fark edilen açık ayıplara ilişkin ayıptan doğan hakları kapsar. İş sahibinin kabul sırasında fiilen bildiği basit gizli ayıplar da açık ayıplarla eş tutulur. Buna karşılık usulüne uygun gözden geçirme sırasında fark edilmeyen ayıplar ile yüklenici tarafından kasten gizlenen ayıplar eserin kabulünden etkilenmez. Aynı şekilde iş sahibinin çekince ileri sürmek suretiyle kabul beyanının içeriğine dahil etmediği ayıplara ilişkin haklar eserin kabulüne rağmen varlığını  korur. Diğer taraftan önemle belirtmek gerekir ki, eserin kabulü ile sadece iş sahibi tarafından kabul edilen birincil (aslî) ayıplara ilişkin haklar sona erer.[54] İkincil ayıplar, kendileri bakımından kabul beyanında bulunulmuş olmadıkça kabulden etkilenmez.

Türk Borçlar Kanunu 477/I inci maddesi uyarınca eserin kabulü, iş sahibinin sadece ayıptan doğan haklarını kapsar.[55] Türk/İsviçre Hukuku’nda hâkim olan görüşe göre, iş sahibinin yükleniciye karşı sahip olduğu diğer haklar eserin kabulünden etkilenmez. İşsahibinin eserin kabulü sırasında çekince ileri sürmüş olup olmaması önem arz etmez.[56] Gecikme zararlarının tazmini talepleri veya ayıbı takip eden zararların tazminine yönelik olmayan diğer tazminat talepleri bu kapsamdadır.[57] Benzer şekilde eksik eser teslim edilmesi durumunda bedelin kısmen iadesi talebi de eserin kabulüne rağmen varlığını korur.

İş sahibi kabul beyanında bulunurken, beyanına çekince koyabilmektedir.Doktrin ve uygulamada “ihtirazi kayıt”[58], “ön koşul”[59]ve “saklı tutma” olmak üzere farklı kavramlarla ifade edilen çekince, hak sahibinin belirli bir hakkını kullanma imkanını kaybetmemek amacıyla ileri sürdüğü, hakkın korunmasını sağlayan bir beyandır.[60] Çekince, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin kararlarında ise “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanmaktadır.

Türk Borçlar Kanunu’nun “Eserin Kabulü” başlığını taşıyan 477 inci maddesinde eserin çekince ileri sürülmek suretiyle kabulü düzenlenmiş değildir. Kanunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte kabulün iş sahibi tarafından çekince ile beyan edilebileceği Türk hukuk doktrin ve uygulamasında kabul edilmektedir.[61]

Kabulün çekince ile beyan edilmesi konusunda öncelikle eserin kabulünde çekince ileri sürülmesinden ne anlaşılması gerektiği ve hangi durumlarda somut olayda eserin çekince ile kabul edildiği sonucuna varılacağının tespit edilmesi gerekir.[62]Bu kapsamda incelenmesi gereken ilk durum, eserde birden fazla ayıp bulunması durumunda bazı ayıplara ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle eserin kabul edilmesinin çekinceli kabul teşkil edip etmediğidir.[63] İş sahibi, eserde birden fazla ayıp bulunması durumunda sadece bazı ayıplar bakımından kabul beyanında bulunabilir. Bu bağlamda önemli gördüğü bazı ayıpların giderilmesi için bu ayıplara ilişkin haklarını saklı tutabilir.[64]

Eserin kabulünde çekincenin ileri sürülmesine ilişkin olarak irdelenmesi gereken diğer bir husus, çekince ileri sürmek suretiyle hak kaybının engellenmesinin mümkün olup olmadığıdır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi bir kararında, çekince ileri sürülmemesi halinde çekincenin ilişkin olduğu hakkın düşeceğine hükmetmiştir.[65]

Diğer bir husus, kabulün çekince ile beyan edilmesi ile koşula bağlı kabulün hukuken aynı anlama gelip gelmediğidir. Kanımca eserin çekince ile kabulü koşula bağlı kabulden farklı olmalıdırı.Çünkü, kabulün çekince ile beyan edilmiş olması, kabulün hüküm ve sonuç doğurması bakımından herhangi bir etki doğurmaz. Bu durumda iş sahibi saklı tuttuğu haklarını eserin kabulüne rağmen kaybetmemiş olur. Çekince beyanının hukuki sonucu, saklı tutulan hakların kabulden sonra kullanılabilmesidir. Kabulün koşula bağlı olarak beyan edilmesi durumunda ise, iş sahibi tarafından beyan edilen kabulün hüküm doğurması veya hükümden düşmesi ileride gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belliolmayan bir olguya yani koşula bağlanmıştır. Kabulün bağlandığı koşulun geçici veya bozucu koşul olmasına bağlı olarak hukuki sonuç meydana gelir. Bu itibarla koşul, kabulün hüküm doğurmasını etkiler. Koşul gerçekleştiği anda hukuki sonuç doğar veya son bulur. Dolayısıyla iş sahibinin beyanının çekinceli bir kabul mü, yoksa koşula bağlı bir kabul mü olduğunun tespiti önem arz eder.Burada güven teorisi doğrultusunda iş sahibinin beyanının içeriğine ve somut olayın koşullarına bakılarak bir sonuca varılmalıdır.

d)Eserin Kabulünde İspat Yükü

Türk Borçlar Kanunu’nun 477 inci maddesi eserin kabulünün ispatına ilişkin herhangi bir açıklık içermemektedir. Doktrinde Türk Medeni Kanunu’nun 6 ncı maddesinde yer alan ispata ilişkin genel kuralın eserin kabulü bakımından da geçerli olması gerektiği ifade edilmektedir. TMK 6 ncı maddesine göre, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri iddia ettiği olguların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Bu doğrultuda, kabulün ispatına ilişkin olarak kanunda herhangi bir düzenleme öngörülmediği dikkate alındığında, TMK 6 ncı maddesinde yer alan genel kural gereği uyuşmazlık halinde kabulün söz konusu olduğunu kural olarak eserin kabul edildiğini ileri süren kimsenin ispat etmesi gerekir.

Eserin kabulünün ispatında her şeyden önce TMK 6 ncı maddesinde yer alan genel kuralın esasını oluşturan iddia yükü ve ispat yükünün birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Kabulün iş sahibinin açık ya da örtülü irade beyanı ile gerçekleştiği durumlarda iddia yükü kural olarak yüklenicidedir. Somut olayda ayıp sebebiyle sorumluluktan kurtulma sebebini eserin kabul edilmiş olması olgusuna dayandırmak isteyen yüklenicinin, bu hususu ileri sürmesi gerekir. Zira taraflarca hazırlama ilkesi gereği hâkim yüklenicinin dava dosyasında ileri sürmediği bir olguyu, bu kapsamda eserin kabulünü re’sen dikkate almaması gerekir

Ayıp bildiriminin ihlal edilmiş olması durumunda kabul, kanundan dolayı kendiliğinden gerçekleşir; kabulün ayrıca iddia edilmesine gerek yoktur.[66] Yargılama sırasında ayıp bildiriminin zamanında yapılmadığı herhangi bir nedenle, özellikle ispat durumu neticesinde usulüne uygun şekilde kesin olarak belirlenirse,  yüklenici tarafından ayrıca ileri sürülmemiş olsa dahi, hâkim kanunda öngörülen[67]eserin kabul edilmiş sayıldığı sonucunu re’sen dikkate almak zorundadır.[68]

Eserin kabulüne ilişkin olarak TBK 477 nci maddesinde aksine bir düzenleme öngörülmediği dikkate alındığında, eserin kabulüne dair ispat yükü bakımından kural eserin kabul edildiğini ileri süren ve bundan menfaat elde eden tarafın ispat yükünü taşımasıdır. Kabulün TBK 477/1 inci maddesi uyarınca iş sahibinin açık veya örtülü irade beyanı ile gerçekleştiği durumlarda ispat yükü genel kurala uygun olarak eserin kabuledildiğini ileri süren yüklenicidedir. Bu durumda yüklenici iş sahibinin kabul vasıtasıyla açıkça veya örtülü olarak ayıptan doğan haklarından vazgeçtiğini ispat etmelidir.

Eserdeki ayıbın yüklenici tarafından iş sahibinden kasten gizlenmiş olduğu durumlarda ispat yükü, kural olarak iş sahibindedir.[69] Bu durumda ayıbın yüklenici tarafından kasten gizlenmiş olduğunu iddia eden iş sahibinin somut olayda kasten gizlemenin koşullarının gerçekleşmiş olduğunu ispat etmesi gerekir. Bununla birlikte ispatın olumsuz vakıalara dayandığı istisnai durumlarda ise, TMK’nun 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı uyarınca, yüklenici aksini ispat etmek zorundadır. Yüklenici aksini ispat etmekten kaçınır veya herhangi bir karşıt kanıt getiremezse, doktrinde bu durumun iş sahibinin iddiasının doğru olduğuna dair bir delil teşkil ettiği ifade edilmektedir.[70]. Bu kapsamda özellikle iş sahibi yüklenicinin eserin meydana getirilmesi aşamasındaki denetim yükümlülüğünü ihmal ettiğini ve eserin incelenmesini hiç ya da gereği gibi organize etmediğini iddia ederse, yüklenicinin aksinin ispatına katkıda bulunmak zorunda olduğu ifade edilmektedir.

 

III.ESER SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

 

Bir borç ilişkisi, tek bir edimden ibaret ise o edimin yerine getirilmesiyle borç ilişkisi de sona erecektir.  Fakat eser sözleşmesinde olduğu gibi sözleşme, iki tarafa borç yüklemekte ve birden çok edimi içerdiğinden dolayı edimlerden birinin ifası sadece o tarafın borcunu sona erdirmektedir. Borç ilişkisi diğer tüm edimlerin yerine getirilmesine kadar devam etmektedir.

A)Sözleşmenin Tarafların Anlaşmaları ile Sona Ermesi

Kural olarak bütün sözleşmelerde olduğu gibi eser sözleşmesi de tarafların karşılıklı borçlarının ifasıyla sona ermektedir. Ancak taraflar anlaşarak eser sözleşmesi ilişkisini her aşamada sona erdirebilirler. Tarafların sözleşmeyi sona erdirme anlaşmaları, sözleşmenin bir veya birkaç maddesi için olabileceği gibi sözleşmenin tamamını da kapsayabilir. Anlaşma bir kısım için yapılırsa eğer geri kalan kısım sözleşme gereğince devam edecektir. Ancak anlaşma bütün sözleşmenin sona ereceğine ilişkin yapılırsa, taraflar arasında borç ilişkisi ortadan kalkacağı için artık tarafların ilk sözleşme ilişkisinden borcu kalmaz.

Burada üzerinde durulması gereken sorun, sözleşmeyi sona erdirecek anlaşmanın bağlı olduğu şekildir. Aslında tarafların sözleşmeyi sona erdirme anlaşmaları yeni bir sözleşme yapmaları demektir. Asıl sözleşme şekle tabi değil ise sorun yoktur. Sona erdirme anlaşmasının yazılı yapılması taraflar bakımından ispat kolaylığı sağlar. Eser sözleşmesi, arsa payı karşılığı inşaat yapım işi gibi işlerden kaylanıyorsa, asıl sözleşmenin noterde düzenlenme biçiminde yapılması zorunludur. Bu nitelikteki bir sözleşmenin tarafları anlaşmaları ile sona erdirilmesi, her halde ilk sözleşmenin kuruluş şekline uyularak yapılmalıdır.[71]

Uygulamada genellikle, sözleşmenin tarafların anlaşması ile sona erdirilmesi işlemi ibra sözleşmesi düzenlenerek yapılmaktadır. Tarafların ibra sözleşmesini şarta bağlamaları olanıklıdır. Şayet ibra sözleşmesi şarta bağlanmışsa, borçlu borcundan kararlaştırılan şartın gerçekleşmesi ile kurtulur.

B)İfa Süresi İçinde Sözleşmeden Dönme Hakkı

Türk Borçlar Kanunu 473/1 inci maddesi hükmü “Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi zamanında bitiremeyeceği anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir.” şeklindedir. Bu düzenlemeye göre kanun koyucu, işsahibine üç ayrı sebepten herhangi birisi gerçekleşmişse, eserin teslim süresini beklemeden sözleşmeden dönme yetkisi tanımıştır.

a)İşe Zamanında Başlanmaması Nedeni ile Sözleşmeden Dönme

Yüklenici, eseri sadakat ve özenle meydana getirme borcu gereği, işe zamanında başlamalı ve sürdürülmelidir.[72] Kural olarak işe ne zaman başlanacağını ve eserin teslimi tarihini taraflar belirler. Sözleşmede işe başlama tarihi kararlaştırılmamışsa bu durum yüklenicinin işe dilediği zaman başlayabileceği anlamını taşımamaktadır.[73] Aksine TBK 90 ıncı maddesi uyarınca yüklenici işe hemen başlamalı ve çalışmalarını aralıksız sürdürmelidir. Eser için malzeme sağlanması veya proje çizdirilmesi yahut ruhsat alınması için girişilen faaliyetler de yüklenicinin işe başladığını gösterir. Çünkü her eserin meydana getirilmesi hem hazırlık aşamasında hem de imalat sırasında az veya çok bir zamana ihtiyaç gösterir.[74] Esasen, yüklenicinin işe zamanında başlaması, eserin kararlaştırılan teslim tarihine yetiştirilmesi içinde gereklidir.

b)Başlanılan İşin Geciktirilmesi Nedeniyle Sözleşmeden Dönme

Yüklenici işe başlamış olmakla birlikte, işi normal temposunun altında yürütmekte, işin sürdürülme şekli aynı nitelikteki iş yapan başka bir yüklenicinin temposunun altında kalmakta ise yüklenicinin o işi geciktirdiği anlaşılmaktadır. Burada objektif ilerleme bulunmamaktadır.

İşin yapımının geciktirilmesi ise; eseri meydana getirmek için başlanan ve sürdürülen faaliyetlerin eser ortaya çıkarılmadan önce durdurulması demektir. Burada yüklenici işe başlamış ancak eseri tamamlamadan yarım bir şekilde bırakması anlamını çıkarmamız gerekmektedir.[75]

c)Eserin Kararlaştırılan Teslim Tarihinde Bitirilemeyeceğinin Açıkça Anlaşılması Durumunda Sözleşmeden Dönme

TBK 473 üncü maddesinde öngörülen ifa süresi içindeki diğer bir dönme nedeni de eserin teslimi tarihinde bitirilemeyeceğinin açıkça anlaşılması durumudur. Taraflar, teslim için belli bir süre kararlaştırmışlarsa, kural olarak yüklenici en geç bu tarihte eseri teslim etmelidir ve bu taihten önce işsahibi eserin teslim edilmesini isteyememektedir. Ancak vade gelmemiş olsa bile eserin sözleşmede belirtilen tarihte bitirilemeyeceği olayın somut özelliğinden anlaşılıyorsa, işsahibi sözleşmeden dönebilir.[76] Zira geçen süreye göre eser bir alt seviyede kalsa bile, kalan sürede hızlı bir tempo ile çalışma sonucu eserin teslimi vadesinde yapılabilecekse işsahibi sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.[77]

Sözleşmeden dönülmesi, geriye etkili sonuç doğuracağından taraflar, birbirlerine önceden verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca isteyebilirler.

C)Yaklaşık Bedelin Aşırı Aşılması Nedeni İle Sözleşmeden Dönme

TBK 480 inci maddesi gereğincce taraflar eser bedelini önceden kesin biçimde saptamışlarsa bedel götürüdür. Buna karşılık bedel önceden yaklaşık olaran belirlenmiş ve kesin bedelin eserin tamamlanmasından sonra ortaya çıkarılacağı kuralı kararlaştırılmışsa, bedel yaklaşık bedeldir.

Yaklaşık bedel genellikle keşif raporu adı altında, kurulacak sözleşmenin müzakereleri aşamasında, işsahibi tarafından hazırlanabileceği veya iki taraf birlikte hazırlayabilecekleri gibi üçüncü bir kişiye de yaptırılabilir.[78]

Yaklaşık bedel kesin bedel olmadığından, işsahibi eser tamamlanana kadar olan bedeli ödemek zorundadır. Fakat bedeldeki artış aşırı ölçüde artarsa işsahibi TBK 482 nci maddesi hükümlerine dayanarak sözleşmeden dönebilir. Bu hakkın kullanılabilmesi için öncelikle yaklaşık bedelin işsahibine ilişkin bir sebeple aşırı derecede aşılmamış olması gerekir. Yaklaşık bedelin aşırı artması işsahibinin kusuru nedeniyle olmuşsa sözleşmeden dönemez. İşsahibinin dönme hakkını kullanması için masraf artışının fiilen gerçekleşmesi şart değildir. Bunun gerçekleşeceğinin kesinlikle anlaşılması da yeterli bir dönme sebebidir.

Yaklaşık bedelin aşırı derece de aşılmasının belirlenmesinde dürüstlük ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır. Genellikle kabul edilen ölçüt; işsahibi eğer eserin bu miktara mal olacağını başlangıçta bilseydi sözleşme yapmayacak idi ise yaklaşık bedelin aşırı oranda üzerine çıkılmış sayılmalıdır.[79]

TBK 482/2 nci maddesinde; Eser, işsahibinin arsası üzerine yapılıyorsa işsahibi, bedelden uygun bir miktarın indirilmesini isteyebileceği gibi, eser henüz tamamlanmamışsa, yükleniciyi işe devamdan alıkoyarak, tamamlanan kısım için hakkaniyete uygun bir bedel ödemek suretiyle sözleşmeyi feshedebilir.” hükmüne amirdir. Bu hükme göre, işsahibi yaklaşık belirlenen ancak aşırı ölçüde aşılan bedelden uygun bir miktarın indirilmesini isteyebileceği gibi yükleniciyi henüz bitmemiş inşaata devamdan men ve tamamlanan kısmın hakkaniyete uygun bedelini ödeyerek sözleşmeyi feshedebileceğini öngörmüştür.

  1. Eser Bedelinden Kaynaklanan Sözleşmeden Dönme Nedenleri

 

a) Götürü Bedelli işlerde Olağanüstü Durum Nedeniyle Sözleşmeden Dönme

Eser sözleşmesinde yüklenicinin temel borcu eseri meydana getirmektir. Buna karşılık işsahibi de bedel ödeyecektir. İşsahibinin meydana getirilen esere karşılık ödeyeceği bedel kural olarak bir miktar paradır. Ücretin götürü bedel üzerinden kararlaştırıldığı işlerde yüklenici yapılacak şeyi kararlaştırılan bedelle yapmaya zorunludur. Eser, götürü bedelden daha fazla emek ve mmasrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici kural olarak götürü bedelin artırılmasını isteyemeyeceği gibi, daha az emek ve masrafla eserin meydana getirilmesi soncunda işsahibi de bedelden indirim yapılmasını talep edemez.

TBK 480/2 nci maddesinde; Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.”hükmüne amirdir. İlgili madde gereğince, yüklenici istisna olarak ve kanunun öngördüğü koşulların gerçekleşmesi durumunda, kararlaştırılan götürü bedelin uyarlanmasını isteyebilir. Bu durumun mümkün olmadığı anlaşılırsa veya karşı taraftan beklenemediği takdirde yükleniciye sözleşmeden dönme hakkı tanınmıştır. Ancak dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici sadece fesih hakkını kullanabilir. Bu hüküm, hakime sözleşmeye müdahale yetkisi vermektedir.[80]

Sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını gerektirir bir neden ortaya çıktığında, yüklenicinin yeni durumu derhal işsahibine haber vermesi gerekir. Bu ihbar mükellefiyeti yerine getirilmemişse yüklenicinin ortaya çıkan durumu olduğu gibi benimsediği kabul edilebilir. Yüklenicinin ihbarı üzerine taraflar anlaşma sağlarlarsa sözleşme ortaya çıkan yeni duruma uygun hale getirilmiştir. Anlaşamadıkları takdirde TBK m.482/2 uyarınca yüklenici kendisine tanınan hakları kullanabilecektir.

b)İşsahibinin Ücret Ödemede Temerrüdü Nedeniyle Fesih

Kural olarak sözleşmede belirlenen bedel eserin teslimi sırasında muaccel olur. Ancak taraflar, ödeme dilimlerini ve ödeme zamanını sözleşmelerinde serbestçe kararlaştırabilirler.[81] Sözleşmede kararlaştırılan ödemelerin süresinde yapılması eseri meydana getirecek yüklenici için son derece önemlidir. Bu bakımdan işsahibi ücret ödemesini sözleşmede kararlaştırılan zamanda yapmalıdır. Kararlaştırılan ödeme zamanında yapılmamış ve ödenmeyen miktar da işin bütününe göre yüklenicinin tahammül gücünü aşmışsa, yükleniciden işin kalanını da yerine getirmesi istenemez.[82] Bu durumda yüklenici, işsahibinin zararına neden olmayacak makul bir süre için işi durdurabilir ve alacağını faiziyle ödenmesini bekleyerek işe devam edebilir veyahut TBK 125 inci maddesi gereğince sözleşmeden dönebilecektir.

İşsahibinin iflası halinde durum farklıdır. İcra ve İflas Kanunu’nun 198 inci maddesi gereğince, işsahibinin iflas masası sözleşmeye devam etmek istemez ise sözleşme sona erecektir. Yüklenici varsa alacaklarını masaya kaydettirebilir.

E)İfa İmkansızlığı Nedeniyle Fesih

Borç hiç ifa edilmemiş veya gereği gibi ifa edilmemiş veya ifasında gecikilmiş ise borca aykırılık söz konusu olur. Borca aykırılık; kusurlu imkansızlık, borcun gereği gibi ifa edilmemesi ve borçlunun temerrüdü olmak üzere üç farklı şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak imkansızlık, ifa konusunun yerine getirelemez nitelikte oluşudur. Borcun yerine getirelememesi çeşitli nedenlerden olur.[83] Bu nedenlere göre de imkansızlık değişik şekillerde adlandırılır. (Maddi imkansızlık, hukuki imkansızlık vs.) Diğer bir ayrım da objektif ve subjektif imkansızlık olarak karşımıza çıkar. Eğer imkansızlık sözleşmeyi yapanlar bakımından değil, sözleşmenin tarafı kim olursa olsun, herkes bakımından varsa borç objektif olarak imkansızdır. Sübjektif imkansızlık ise yalnız sözleşmenin tarafları veya taraflardan biri yönünden ortaya çıkan imkansızlık olarak adlandırılır.

Borcun aynen ifası mümkün oldukça, alacaklı ancak ifayı ve gecikme nedeniyle uğradığı zararlarını talep ve dava edebilir; ifa yerine geçecek bir tazminatı bu halde kural olarak isteyemez. Ancak borçlunun temerrüdüne ilişkin özel hükümler ayrık tutulmalıdır.

Kusurlu imkansızlık nedeniyle borçlunun ödemesi gereken zarar alacaklının müspet zararıdır. Yani sözleşme kararlaştırıldığı şekilde ifa edilmiş olsaydı, alacaklının malvarlığı ne hale gelecekse o hal ile sözleşmenin ifa edilmemesi yüzünden ne hale gelmiş ise o hal arasındaki farktır. Alacaklı sözleşme ifa edilmediği için aradaki farktan yoksun kalmıştır. Burada borç sona ermemektedir. Alacak bir bakıma nitelik değiştirmektedir. Aynen ifayı talep hakkı imkansızlık yüzünden tazminat isteme hakkına dönüşmüş olmaktadır.

Borçlunun kusuru olmadan ortaya çıkan ifa imkansızlığında borç sona erer. Tarafların birbirlerinden aldıklarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri vermeleri gerekmektedir.

a)Eserin Yok Olması

Türk Borçlar Kanunu’nun 483 üncü maddesi; “(1)Eser teslimden önce beklenmedik olay sonucu yok olursa işsahibi, eseri teslim almada temerrüde düşmedikçe yüklenici, yaptığı işin ücretini ve giderlerinin ödenmesini isteyemez. Bu durumda malzemeye gelen hasar, onu sağlayana ait olur.(2) Eserin işsahibince verilen malzeme veya gösterilen arsanın ayıbı veya işsahibinin talimatına uygun yapılması yüzünden yok olması durumunda yüklenici, doğabilecek olumsuz sonuçları zamanında bildirmişse, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerinin ödenmesini isteyebilir. İşsahibinin kusuru varsa, yüklenicinin ayrıca zararının giderilmesini de isteme hakkı vardır.”hükmüne amirdir.

Meydana getirilen veya getirilmekte olan eserin yok olması demek, mutlaka onun maddi olarak yok olması anlamına gelmemektedir. Eserin yok olmasından maksat, aynı zamanda onun sözleşmede kararlaştırılan niteliklerinden daha alt niteliğe bürünmesi demektir. Bir eserin yok olması, onun ayıplı dahi sayılamayacak derecede telef olması manasına gelir.[84] TBK 483 üncü maddesinde eserin taraflara yüklenemeyecek bir olay neticesinde yok olması koşulu aranır. Bunun sonucu olarak da işsahibi veya yüklenicinin kusurlu ya da özel sorumlu oldukları hallerde eserin telef olmasında TBK 483 üncü maddesi uygulanmaz.[85] Aynı şekilde eserin umulmayan olay nedeniyle yok olduğu anda, işsahibi alacaklı temerrüdünde ise TBK 483 üncü maddesi değil, alacaklının temerrüdüne ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.[86]

Tarafların kusuru olmadan eserin yok olması halinde, yok olan eserdeki malzeme kime ait ise hasarı da ona aittir.[87]

Eser, işsahibinin kusuru sonucu yok olur veya hasar alırsa zarara işsahibi katlanacaktır. Bu durumda işsahibinin yükleniciye, işinin değeri, bu değere girmeyen masraflarını ve müspet zararını ödemesi gerekir.

b)İşsahibinin Şahsından Kaynaklanan Nedenlerden Sözleşmeden Dönülmesi

Türk Borçlar Kanunu’nun 485 inci maddesi uygulamasında genellikle, işsahibinin ağır hastalanması veya ölmesi yüzünden portresini yapan ressama artık poz verememesi ve resmin yarıda kalması yahut özel ölçüye göre giysi, takma uzuv veya diş ısmarlayanın ölmesi örnek olarak gösterilebilir.[88]

İşsahibi yüzünden ortaya çıkan imkansızlıkta işsahibinin kusuru varsa, yüklenici sanki işi keyfi olarak bıraktırılmış gibi müspet zararını talep edebilir.[89]

c)Yüklenicinin Ölümü Veya Aciz Kalması[90]

TBK’nın 486 ncı maddesinin uygulanabilmesi için eser sözleşmesinin yüklenicinin kişisel özellikleri nazara alınarak yapılmış olması gerekir.[91] Bu nitelikler yüklenicinin özel bilgi ve uzmanlığı, sanat gücü veya kuvvetle güvenilir olması veya özel krediye layık olması şeklinde kendini gösterir.[92]

Yüklenicinin ölümü yahut eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi halinde, sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi için aranan diğer şart ise; işin bitirilememesinde yüklenicinin kusursuz olmasıdır.  Sözleşme kanun gereği kendiliğinden sona ermektedir. Sözleşme kendiliğinden sona ereceğinden dolayı tarafların ayrıca dönme veya fesih beyanına ihtiyaç bulunmamaktadır.

F)İşsahibinin Tazminat Karşılığı Sözleşmeyi Feshetmesi

TBK 484 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin uygulanmasında ilk şart; eserin tamamlanmamış olmasıdır. İşsahibi tazminat ödeyerek fesih hakkını işe başlamadan önce de kullanabilir ise de eserin tamamlanmasından sonra sözleşmeyi bu madde gereğince feshedemez.

Fesih, işsahibinin yükleniciye fesih iradesini açıklaması ile yapılmalıdır. Ancak fesih beyanında işsahibinin TBK 484 üncü maddesine dayandığını açıklması gerekmez. Yargıtay uygulamalarına göre olayların akışından feshin TBK 484 üncü maddesine dayanıldığı anlaşılıyorsa bu yeterlidir.[93]

Diğer bir şartta; yükleniciye eserin yapılan kısmına ait bedelinin ödenmesi ve diğer bütün zarar ve ziyanının tamamıyla karşılanmasıdır. Fesih ileriye etkili sonuç doğuracağından dolayı, işsahibi eserin yapılan kısmının teslimini, bedelini ödemiş olacağından kullanılmayan malzemeyi ve sözleşmesine göre yükleniciden talep edebileceği diğer haklarını isteyebilir.

G)Olayın Özelliğine Göre Haklı Nedenlerle Sözleşmeden Dönülmesi Veya Fesih

            Kanunda tarafların haklı nedenlerle sözleşmeden dönmesi veya sözleşmeyi feshetmeleri ayrı bir hükümle düzenlenmemiştir. Olayın özelliğine göre, ileri sürülmesi halinde hakimin sözleşmeden dönme veya fesih için haklı bir neden bulunup bulunulmadığını, talep eden tarafın TMK’nın 2’nci maddesi anlamında hakkını kötüye kullanıp kullanmadığını değerlendirerek karar vermesi gerekir. Bu durumlara örnek olarak Yargıtay’ın kararları mevcuttur.[94]

 

 

  1. Temerrüt Nedeniyle Sözleşmeden Dönme Veya Fesih

Borçlunun temerrüdü demek, borçlunun sözleşmeye aykırı davranması, borcunu ifa etmemesi demektir. İfa olanağı bulunan borçlu, ifa zamanı geldiği ve ifa için uyarıldığı halde borcu yerine getirmemektedir. Temerrütte, borçlunun kusurlu veya kusursuz olması önemli değildir.[95]

      1. Eserin Tesliminde Temerrüt

Teslim, bir bakıma eser sözleşmesi ilişkisinin sonucudur. Eser tamamlanmış, teslim için kararlaştırılan süre dolmuşsa, ifa olanağı bulunduğu ve istendiği halde teslimini yapmayan yüklenici temerrüde düşer.[96] Ancak, sözleşmeden dönme ya da fesih için ifayı beklemekten vazgeçen tarafın, karşı tarafa TBK’nın 125’inci maddesine göre uygun bir süre vermesi gereklidir.[97]

            Aslında eserin kararlaştırılan sürede bitirilmesi ahde vefa kuralı gereğidir. Basiretli olan ve işinin ehli olan yüklenici serbest iradeyle kararlaştırılan bu durumun sonuçlarına katlanması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay’ın içtihatları da bu yöndedir.[98]

            Eser sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen sözleşme olmasından dolayı, yüklenici teslim borcunda temerrüde düşmüşse, iş sahibi TBK’nın 125’inci maddesinden yararlanarak üç ayrı seçimlilik hakkından birini kullanabilir. Alacaklı sözleşmeden dönmüşse, bu beyanı kural olarak sözleşmeyle doğan ilişkileri bütünüyle ve sanki hiç yapılmamış gibi ortadan kaldırır. Taraflar daha önce verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri alabilirler.

      1. Ayıplı İfa Nedeniyle Sözleşmeden Dönülmesi

Eser, yüklenicinin sanat ve becerisi, icabında sermayesi ile meydana getirdiği sonuçtur. Eserin fen ve sanat kurallarına uygun imali ve işsahibinin beklentisini karşılar özellikleri taşıması gerekir. Eser, sayılan nitelikleri kapsamıyor ise ayıplı eserden söz edilmelidir. TBK’nın 475’inci maddeisine göre eser ayıplı olursa, işsahibi eseri kabulden kaçınarak sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir. Sözleşmeden dönme hakkı kullanılarak sözleşme geriye etkili olarak ortadan kaldırılmış olacaktır. Sözleşmeden dmnen işsahibi yaptığı ödemelerin iadesini ve yüklenici kusurlu ise genel hükümlere göre zarar ve ziyanını da isteyebilmektedir.

      1. İşsahibinin Malzeme Temininde Veya Ücret Ödemedeki Temerrüdü Nedeniyle Yüklenicinin Sözleşmeden Dönmesi

TBK’nın 472’nci maddesi uyarınca, eserin imalinde kullanılacak malzemeyi yüklenici temin edebileceği gibi malzeme işsahibi tarafından da sağlanilir. Bunu taraflar sözleşmelerinde belirlerler. Eserin meydana getirilmesi mutlaka işsahibinin temin edeceği malzeme ile mümkün olacaksa, bu malzeme işsahibi tarafından kararlaştırılan sürede teslim edilmelidir. Aksi halde yüklenici uzun süre sözleşme ile bağlı kalmayacağı öngörülebilir. İşsahibi malzeme temin borcunu yerine getirmemiş ve temerrüt koşulları da gerçekleşmiş ise yüklenici sözleşmeden dönebilecektir.

SONUÇ

 

Eser sözleşmesi, yüklenicinin belirli bir bedel karşılığında iş sahibi için bir eser meydana getirerek teslim etmeyi üstlendiği sözleşmedir. Eser sözleşmesi bir eser meydana getirme, bedel ödeme ve meydana getirilecek eser karşılığında bedel ödeme konusunda tarafların anlaşması olmak üzere üç unsurdan oluşur. Yüklenicinin iş görme faaliyetinin sonucu olarak bir eser meydana getirme taahhüdünde bulunması, eser sözleşmesini diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran en esaslı unsurdur.

Eser sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen, ivazlı, rızaî ve kural olarak ani edimli bir sözleşmedir. Edim konusunun sözleşmenin kurulması sırasında belli olmadığı ard arda edimli eser sözleşmeleri ile edimin sürekli nitelikte olduğu eser sözleşmeleri sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşme niteliğindedir. Ancak ifade edilmelidir ki, niteliği gereği uzun süreli olan bir eser sözleşmesinde eserin meydana getirilmesinin uzun bir zamana yayılması o sözleşmeye sürekli borç ilişkisi niteliği kazandırmamaktadır.

İş sahibi kural olarak borca uygun olmayan bir ifa teklifini kabul etmek ve dolayısıyla eseri teslim almak zorunda değildir. Önemle belirtilmelidir ki, iş sahibi sadece önemli ayıplar bakımından eseri teslim almaktan kaçınabilir. Bu durumda iş sahibi eseri teslim almaktan kaçınırsa alacaklı temerrüdüne düşmez. Aksine yükleniciyi borçlu temerrüdüne düşürebilir. Diğer taraftan iş sahibi sözleşmede kararlaştırılandan başka bir eseri veya ayıplı ya da eksik bir eseri teslim alabilir. Ayıplı eserler bakımından Kanun’da açık düzenleme bulunur. Eksik eserin teslimi ise, iş sahibinin eseri ifa olarak kabulü veya dürüstlük kuralıgereği olur. Eserin tamamına oranla çok küçük ve ikinci derecede eksiklikler eserin teslimine engel teşkil etmez. Bu durumda iş sahibi eseri teslim almaktan kaçınamaz. Bu şekilde bir eserin yüklenici tarafından iş sahibine teslim edilmesi halinde teslim gerçeklemiş sayılır. Bu dürüstlük kuralının gereğidir. Burada teslim dürüstlük kuralı uyarınca gerçekleşir. Teslimin gerçekleşmesi için kural olarak eserin borca uygun, yani tamamlanmış ve ayıpsız olması gerekmekle birlikte, tamamlanmamış bir eser de teslim edilebilir. Tamamlanmamış bir eserin ifa olarak kabul edildiği veya uygun bir süre içinde reddedilmediği durumlarda teslim gerçekleşmiş olur. Bu durumda eserin teslimi iş sahibinin eseri ifa olarak kabul etmesi suretiyle gerçekleşir. Eserin ifa olarak kabulü açıkça gerçekleşebileceği gibi, uygun bir süre içinde red beyanında bulunmamak suretiyle örtülü olarak da gerçekleşebilir

Kabulün söz konusu olabilmesi için kural olarak eserin teslim edilmiş olması gerekir. Teslim, eserin kabulünün ön koşulunu oluşturur.Eser sözleşmesinde kural, eserin kabulünün teslimden sonra gerçekleşmesi olmakla birlikte, istisnai hallerde kabulün teslimden önce veya teslim ile birlikte gerçekleşebileceğinin kabulü gerekir. İfade edilmelidir ki, eserin teslim edilmiş olması kabulün koşulu olmakla birlikte iş sahibinin eseri teslim almış olması, eserin kabul edildiği anlamına gelmez. Eserin fiilen teslim alınması, eserin kabulü sonucunu doğurmaz.Eserin tesliminden sonra kabulden söz edebilmek için ilave birtakım koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bu doğrultuda kabulün söz konusu olabilmesi için kural olarak teslim alınan eserin iş sahibi tarafından gözden geçirilmiş olması ve eserin kabul edildiğine dair bir irade beyanında bulunulması gerekir.

Kabulün hukuki sonuçları Türk Borçlar Kanunu’nun 477. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. TBK m. 477/1’de yer alan “her türlü sorumluluk” ifadesinin ayıptan doğan sorumluluk olarak anlaşılması gerekir. “Eserin Kabulü” başlığını taşıyan TBK m. 477 hükmünün eser sözleşmesine ilişkin hükümler arasında bulunduğu yer itibariyle ve kanunun amaca göre yorumu sonucunda kanun koyucunun söz konusu hükümde kastettiği sorumluluğun ayıptan sorumluluk olduğu sonucuna ulaşılır. Nitekim Kanunun sistematiği göz önünde bulundurulduğunda, kabulün eser sözleşmesine ilişkin hükümler içerisinde “Ayıp Sebebiyle Sorumluluk” üst başlığı altında düzenlenmesi ve TBK m. 477/1 hükmünde gizli ayıplar ile yüklenici tarafından kasten gizlenen ayıplar bakımından yüklenicinin sorumluluğunun devam edeceği hükme bağlanmak suretiyle söz konusu ayıpların kabulün kapsamı dışında bırakılması, kanun koyucunun kabulü ayıptan sorumluluğa ilişkin bir hukuki kurum olarak düzenlendiğini gösterir.

KAYNAKÇA

 

ALTAŞ, Hüseyin: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, Ankara 2002.

ARAL, Fahrettin: Türk Borçlar Hukukunda Kötü İfa, Ankara 2011.

ARAL, Fahrettin/AYRANCI, Hasan: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 11. Baskı, Ankara 2018.

AYAN, Serkan: İnşaat Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, Ankara 2008.

EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017.

EREN, Fikret:Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Ankara 2017.

EREN, Fikret:Müteahhidin Borçları, Ankara 2001.

ERMAN, Hasan: Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, Gözden Geçirilmiş 3.Baskı, İstanbul 2010.

FEYZİOĞLU, F. Necmeddin: Borçlar Hukuku Genel Hükümler C:1-2, İstanbul 1977.

KARADAŞ, İzzet: Eser (İnşaat Yapımı) Sözleşmeleri, 3.Baskı, Ankara 2016.

OĞUZMAN, M. Kemal/ ÖZ, M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler C:1, İstanbul 2012.

ÖZ, M. Turgut: İş sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, İstanbul 1989.

PAKET, Sabure: Eser Sözleşmesinin İfasında Kabul, Ankara Üniversitesi Özel Hukuk Doktora Tezi, Ankara 2019.

SELİÇİ, Özer: İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin Sorumluluğu, İstanbul 1978.

ŞENOCAK, Zarife: Eser Sözleşmesinde Ayıbın Giderilmesini İsteme Hakkı, Ankara 2002.

TANDOĞAN, Haluk: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri C:2, İstanbul 2010.

UÇAR, Ayhan:İstisna Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Ankara 2003.

YILMAZ, Halil: Borçların İfasında İhtirazı Kayıt İleri Sürülmesi ve Uygulaması, Güncellenmiş 3.Baskı, Ankara 2015.

 

VERİ BANKALARI

 

İlgili Yargıtay Kararları için kaynak: http://www.yargıtay.gov.tr/

İlgili Yargıtay Kararları için kaynak: http://www.kazanci.com/kho2/ibb/giris.htm

İlgili Doktora Tezi için kaynak: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/giris.jsp

İlgili Mevzuat Bilgisi için kaynak: https://www.mevzuat.gov.tr/

 

[1] OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler C:1, s.257. EREN, Borçlar Genel, s.928.

[2] OĞUZMAN/ÖZ, a.g.e. , s.257.

[3] ARAL, Türk Borçlar Hukukunda Kötü İfa, s.61-62.

[4] PAKET Sabure, Eser Sözleşmesinin İfasında Kabul, Ankara Üniversitesi Özel Hukuk Doktora Tezi, s.55.

[5] ŞENOCAK, Ayıbın Giderilmesi, s.80-81.

[6] TANDOĞAN, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri C:2, s.73.

[7] ARAL/AYRANCI, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.393.

[8] PAKET Sabure, a.g.e., s.83-84.

[9] TANDOĞAN, a.g.e., s.126.

[10] ARAL/AYRANCI, a.g.e., s.400.

[11] AYAN, İnşaat Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s.61.

[12] EREN, Müteahhidin Borçları, s.72.

[13] Türk Borçlar Kanunu, madde 107.

[14] ŞENOCAK, a.g.e. , s.83.

[15] UÇAR, Ayıba Karşı Tekeffül, s.255.

[16] SELİÇİ, İnşaat, s.199.

[17] UÇAR, a.g.e. , s.255.

[18] PAKET Sabure, a.g.e., s.108.

[19] UÇAR, a.g.e. , s.92.

[20] EREN, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.621.

[21] EREN, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.621.

[22] UÇAR, a.g.e. , s.253.

[23] SELİÇİ, a.g.e., s.199. UÇAR, a.g.e., s.95. TANDOĞAN, a.g.e., s.217.

[24] OĞUZMAN/ÖZ, a.g.e., s.104.

[25] EREN, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.640.

[26] ŞENOCAK, a.g.e. , s.81. AYAN, a.g.e., s.50.

[27] EREN, a.g.e., s.640.

[28] AYAN, a.g.e. , s.50.

[29] UÇAR, a.g.e. , s.95.

[30] ERMAN, Arsa Payı, s.165.

[31] UÇAR, a.g.e. , s.92.

[32] EREN, a.g.e., s.642.

[33] TANDOĞAN, a.g.e. , s.170.

[34] TANDOĞAN, a.g.e., s.170.

[35] EREN, a.g.e., s.643.

[36] TANDOĞAN, a.g.e. , s.169.

[37] ARAL/AYRANCI, a.g.e. , s.404.

[38] ERMAN, a.g.e., s.36.

[39] PAKET Sabure, a.g.e. , s.146.

[40] Türk Borçlar Kanunu, madde 16.

[41] SELİÇİ, a.g.e., s.198-199.

[42] PAKET Sabure, a.g.e., s.150.

[43] TANDOĞAN, a.g.e., s.221.

[44] ÖZ, Dönme, s.119.

[45] PAKET Sabure, a.g.e. , s.164.

[46] TANDOĞAN, a.g.e., s.174.

[47] ŞENOCAK, a.g.e., s.115.

[48] ÖZ, a.g.e., s.120.

[49] UÇAR, a.g.e., s.257.

[50] PAKET Sabure, a.g.e., s.170.

[51] EREN, a.g.e. , s.645-646.

[52] ŞENOCAK, a.g.e., s.122.

[53] UÇAR, a.g.e., s.255.

[54] ŞENOCAK, a.g.e., s.128.

[55] ÖZ, a.g.e., s.119.

[56] UÇAR, a.g.e., s.256.

[57] TANDOĞAN, a.g.e., s.218.

[58] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 04.07.2004 tarihli ve E:2004/2951 K:2004/3735 sayılı kararı.

[59] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 14.03.2017 tarihli ve E: 2015/11162 K: 2017/2163 sayılı kararı.

[60] YILMAZ, İhtirazı Kayıt, s.55.

[61] SELİÇİ, a.g.e., s.199. ERMAN, a.g.e., s.163. YILMAZ, a.g.e., s.202.

[62] SELİÇİ, a.g.e., s.43.

[63] ÖZ, a.g.e., s.120-121.

[64] TANDOĞAN, a.g.e., s.218.

[65] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 02.11.1994 tarihli ve E:1994/6201 K:1994/1952 sayılı kararı.

[66] ŞENOCAK, a.g.e., s.129-130.

[67] Türk Borçlar Kanunu, madde 477.

[68] TANDOĞAN, a.g.e., s.176.

[69] TANDOĞAN, a.g.e., s.176.

[70] PAKET Sabure, a.g.e., s.215.

[71] KARADAŞ, Eser (inşaat Yapım) Sözleşmeleri, s.507.

[72] Türk Borçlar Kanunu, madde 358.

[73] KARADAŞ, a.g.e., s.510.

[74] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 14.12.1989 tarihli ve 2384/5231 sayılı kararı.

[75] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 25.10.2001 tarihli ve E:2001/2694 K:2001/4801 sayılı kararı.

[76] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 22.09.1988 tarihli ve E:1988/4265 K:1988/2953 sayılı kararı.

[77] KARADAŞ, a.g.e., s.513.

[78] ÖZ, a.g.e. , s.70.

[79] ÖZ, a.g.e., s.71.

[80] KARADAŞ, a.g.e., s.519.

[81] Türk Borçlar Kanunu, madde 479.

[82] KARADAŞ, a.g.e., s.521-522.

[83] FEYZİOĞLU Feyzi Necmeddin, Borçlar Hukuku Genel Hükümler C:1-2, s.172.

[84] KARADAŞ, a.g.e., s.525.

[85] ALTAŞ, Eserin Teslimden Önce Telef Olması, Sonuç Bölümü.

[86] ALTAŞ, a.g.e., Sonuç Bölümü.

[87] Türk Borçlar Kanunu, madde 483/1.

[88] TANDOĞAN, a.g.e., s.327.

[89] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 22.05.1992 tarihli ve E:1992/154 K:1992/278 sayılı kararı.

[90] Türk Borçlar Kanunu, madde 486.

[91] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 22.04.1993 tarihli ve 1866/1907 sayılı kararı.

[92] TANDOĞAN, a.g.e., s.332.

[93] KARADAŞ, a.g.e., s.530.

[94] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 08.10.2001 tarihli ve E:2001/2003 K:2001/4409 sayılı kararı.

[95] KARADAŞ, a.g.e., s.539.

[96] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 08.11.2000 tarihli ve E/K:2943/4881 sayılı kararı.

[97] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 12.06.2007 tarihli ve E:2006/3707 K:2007/3971 sayılı kararı.

[98] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 03.12.2001 tarihli ve E/K:3585/5555 sayılı kararı.

banner img

Bize hafta içi hergün , 09:00 - 18:00 saatleri arasında ulaşabilirsiniz...

Bize danışın

Bize danışmak için aşağıdaki form bilgilerini doldurarak tarafımıza ulaşabilirsiniz...