Sigorta sözleşmesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) madde 1401/1 hükmünde ‘sigortacının sigorta ettirene bir prim karşılığında muhtemel bir olayın gerçekleşmesi durumunda tazminat vermeyi ya da belli bir meblağ ödemeyi veya sair edimlerde bulunmayı taahhüt ettiği sözleşmedir. ’ denilerek açıkça tanımlanmıştır. Sigorta Sözleşmelerinin birçok sınıflandırması olmakla birlikte Zarar Sigortası ile Can Sigortası olarak temel anlamda ikiye ayrılır. Yazımızda detaylı olarak ele alacağımız Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası, Z.M.S.S) Zarar Sigortası kapsamında Sorumluluk Sigortasının özel bir türüdür. Bu sebepledir ki, zarar sigortası olmasının doğal bir sonucu olarak rizikonun gerçekleşmesi halinde bu rizikodan zarar gören üçüncü kişilerin uğradıkları gerçek zararlar sigorta limitleri dâhilinde karşılanır 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1473/1 uyarınca; sorumluluk sigortalarında sigortacı, sözleşmede aksine bir düzenleme yoksa sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigortalının sigorta süresi içerisinde oluşan bir hadiseden kaynaklanan sorumluluğu sebebiyle; zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder. Bu sigorta türü ile genel anlamda, sigorta ettirenin üçüncü kişilere kastı olmaksızın verdiği zararlardan dolayı malvarlığında meydana gelecek zararların önlenmesi amaçlanır.
6053 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile 1953 yılında ilk defa Türk Hukuk Sistemine Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kavramı girmiştir. 1983 yılında kabul edilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) ile değiştirilmiş ve günümüz koşullarına uyarlanmaya çalışılmıştır. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S) Sorumluluk Sigortası kapsamında olduğundan mütevellit sigortalanan menfaat mağdurun değil, doğrudan sigorta ettirenin menfaatidir. Bu durum, sorumluluk sigortasının, sigorta ettiren ile onun eylemlerinden zarar görenlerin yararlarını dengeleyen sui generis bir sigorta sözleşmesi türü olarak kabul edilmesi kanaatimizce daha uygun olacaktır. Sigorta Sözleşmelerinde sigortacı, tahsil ettiği prim karşılığında sigortalıya karşı rizikoyu taşıma borcunu üzerine almaktadır. Sigortacının sorumluluğunun primin veya ilk taksitinin ödenmesiyle başlayacağını öngören TTK.m.1421 hükmü de sigorta sözleşmelerinin sui generis sözleşme niteliği taşıdığına dair görüşün bir yansımasıdır.
Türk Hukuk Sistemimizin kabul ettiği Sözleşmenin Kurulması, Sözleşmede İrade Serbestisi ve Sözleşme Özgülüğü ilkeleri açıkça 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda da hüküm altına alınmıştır. Kanun Koyucu bu kapsamda Türk Borçlar Kanunu 1. Maddesinde tarafların karşılıklı ve uygun irade açıklaması ile sözleşmenin kurulacağından bahsetmiş ve yine aynı maddenin ikinci bendinde de iradenin açık veya örtülü olabileceğinden bahisle iradeye yönelik herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Bu bağlamda TBK 12. Maddesinde kural olarak sözleşmede herhangi bir şekil şartı aranmamış (istisnalar hariç) taraflara sözleşmenin kurulmasında özgürce hareket yetisi tanımıştır. Aynı maddenin ikinci bendinde ise ‘ Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.’ İbaresi ile özel bir kanunda sözleşme için geçerli şekil şartı bulunuyorsa, ilgili kanun hükmüne atıf yaparak o kural uygulanır şeklinde istisnanın kapsamını açıklamıştır. Yine TBK 26. Maddesinde tarafların kanunların belirlediği sınırlar içerisinde sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilmesinden bahisle sözleşmede taraflara herhangi bir kısıtlama getirmemiştir.
Peki sözleşmelerin kurulması ve taraflara tanınan sözleşme serbestisi ilkesi Genel Nitelikteki Türk Borçlar Kanunu’nda belirtildiği üzere yazımıza konu olan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S) sözleşmeleri için de geçerli olacak mıdır?
-Kişilerin, özel borç ilişkilerini hukuk düzeni sınırları çerçevesinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme yetkisi sözleşme özgürlüğüdür. Bu serbesti, içerisinde sözleşmenin konusunu ve/veya karşı tarafını seçme, sözleşme yapıp yapmama serbestisi gibi özgürlükler barındırmakla birlikte Türk Hukuk Sisteminde Kanun Koyucu, sigorta hukukunda bazı sınırlamalara tabi tutmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu madde 1483/1 ‘Sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar.’ Amir hükmü ile sorumluluk sigortalarında sigortacıların sözleşme kurma iradesine bir sınırlandırma getirilmiştir. Bu kapsamda bir sorumluluk sigortası çeşidi olan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S), 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) madde 91 hükmünde, yine aynı kanunun 85. Maddesine atıfta bulunularak Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S) yaptırılması zorunlu hale getirilmiştir. KTK 101. Maddesi hükmünde de Türkiye’de kaza sigortası yapmaya yetkili sigorta şirketleri Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını yapmakla yükümlendirilmiştir. Bu bağlamda sigorta şirketlerine sözleşme yapma zorunluluğu getirilerek Sözleşme yapma iradesi sınırlandırılmıştır. Buna karşılık sigorta yaptırmak isteyen kişiler için ise kural olarak belirli bir sigortacı ile sözleşme yapma zorunluluğu bulunmamakla birlikte; sigortacıyı seçme özgürlüğü bakımından yapılan tek sınırlama, Türkiye’de yerleşik kişiler bakımından, Türkiye’de faaliyette bulunan sigortacılar ile sözleşme yapma zorunluluğudur. (Coğrafi Sınırlama) Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S) ile ilgili düzenlemelerin bir diğeri Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartlarıdır. Yasa koyucu sözleşme serbestisi ilkesinin sigorta şirketleri tarafından kötüye kullanımını engellemek ve sigorta sözleşmelerinin tek taraflı olarak karşı tarafa dikte edilmesini engellemek maksadıyla, genel şartlar ile sigorta sözleşmelerine bir çerçeve çizmiştir. Genel Şartlar, hukuki niteliği itibariyle adsız düzenleyici işlemler denilen, Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkarılmış, normlar hiyerarşisine göre tebliğ niteliğini haiz genel düzenleyici işlemlerdendir. Tebliğ niteliğindeki bu düzenlemeler ile genel soyut ve objektif hukuk kuralları gereğince sigorta hukuku sözleşmelerine genel çerçeve veya sınırlandırmalar getirilmektedir.
Kanun Koyucu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 3. Maddesinde Trafik Kazasını, ‘Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve zararla sonuçlanmış olan olaydır.’ Şeklinde tanımlayarak trafik kazası kavramının çerçevesini belirlemiştir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere trafik kazası neticesi itibari ile haksız fiil sonucunu doğurmaktadır. Türk Borçlar Kanunu m.49/1 hükmünde de bu hususa ilişkin kusurlu olan tarafın zarar görene bu zararını gidermesi ile yükümlendirilmiştir. İşte haksız fiil neticesi doğuran trafik kazasında kusurlu olan araç işleten (istisnalar haricinde kural olarak araç işleten araç maliki olarak kabul edilmektedir.) ile birlikte Z.M.S.S kapsamında sigortacısı konumunda olan sigorta şirketinin 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 85/1 maddesi uyarınca birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlulukları bulunmaktadır. İlgili yasada araç işleten kavramı araç maliklerini de kapsamakla birlikte araç sürücüsünün başka bir kişi olduğu durumlarda da araç işleten ile sigorta şirketinin hukuki sorumlulukları devam etmekte, bu bağlamda her kişi bakımından müştereken ve müteselsilen sorumluluk devam etmektedir. YARGITAY tarafından da yerleşik içtihatlarla belirtilmiştir. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ 26.12.2019 Karar tarihli 2018/595E. 2019/12530K. Karar sayılı ilamında ‘Davacılar vekili, müvekkillerinin desteği ...'ın, davalı şirket tarafından zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalanan ve dava dışı ...'in sürücülüğünü yaptığı araçta yolcu olarak bulunmakta iken geçirdiği trafik kazası neticesinde hayatını kaybettiğini, sigorta kapsamında davalı şirketin, müvekkillerinden ..., ... ve ...'ye ödemeler yaptığını, düşük hesaplanıp bu ödemeleri ihtirazi kayıtla kabul ettiklerini, müvekkili ...'ya ise herhangi bir ödemenin yapılmadığını ileri sürerek, her bir davacı yönünden 1.000,00 TL olmak üzere toplam 4.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 28.06.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini müvekkilleri ... yönünden 143.998,25 TL'ye, ... yönünden 47.091,33 TL'ye ve ... yönünden 17.229,42 TL'ye yükseltmiş, davacı ... yönünden ise 21.07.2016 tarihli dilekçe ile davadan feragat etmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, aşağıda dökümü yazılı 10.672,27 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 26.12.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.’ Hükmü açıkça, Sigorta Şirketinin sorumluluğunu göstermektedir. Ve birçok Yargıtay içtihadı da bu doğrultudadır.
Burada üzerinde durmamız gereken önemli husus; sigorta şirketinin(sigortacı), araç işleteni birlikte olan hukuki sorumluluğun ölçüsü nedir? sorusudur. Z.M.S.S. poliçe kapsamında sigorta şirketi her yıl Hazine Müsteşarlığı’nın belirlediği üst limite kadar teselsül sorumluluğu devam etmektedir. Yani sigorta şirketi, karşı tarafın uğrayacağı zararın tamamı değil belirlenen limite kadar olan zararın karşılanması hususunda yükümlülük altına girmektedir. Eğer zarar görenin zararı her yıl Hazine Müsteşarlığı’nın belirlediği üst limit sınırından fazla ise burada zarar gören, tazmin edemediği zarar için Sigorta Şirketli ile teselsül sorumluluk altına giren sigorta ettiren araç sahibine, (KTK m.3 uyarınca kural olarak araç işleten kabul edilmektedir.) araç sürücüsüne, (araç sürücüsü aracın mülkiyetini elinde bulunduran kişiden farklı bir kişi ise TBK m.49/1 uyarınca Haksız Fiil hükümleri çerçevesinde hukuki sorumluluk taşımaktadır.) veya araç sahibi, hem kendi aracında oluşacak zararın karşılanmasını hem de zarara uğrayana karşı daha fazla limitle korunma altında olmayı istiyorsa, uygulamada kasko sigortası denilen, ihtiyari sorumluluk sigortası da yaptırabilir. Gerçekleşebilecek tüm rizikoları kapsayacak nitelikteki ihtiyari sorumluluk sigortasına tam kasko sigortası; rizikoların bir veya birkaçını kapsayan ve tüm riskleri kapsamayan nitelikteki sigortaya ise, kısmi kasko sigortası adı verilir. Kasko Sigortası, Ticaret Kanunu’nda “mal sigortaları” tasnifi altında düzenlenmiş; yangın, nakliyat, kaza, sağlık gibi çeşitli konuları içinde barındıran bir paket sigorta şekli olup, bu yönüyle sigorta tasnifi içinde bir sigorta türü olarak yer almamıştır. Kısaca trafik kazası neticesinde doğan zararın tazmininde müştereken ve müteselsilen sorumlu olanlar;
- Araç İşleteni (2918 sayılı KTK m.85/1 hükmü uyarınca müştereken ve müteselsilen sorumludur.)
- Araç Sahibi (Araç sahibi kural olarak 2918 sayılı KTK m.3 uyarınca araç işleteni olarak kabul edilmektedir.)
- Araç Sürücüsü ( Araç işleteni haricinde sürücüsünün bir başka kişi olduğu durumlarda da TBK m.49 Haksız Fiile ilişkin vd. maddeleri uyarınca müştereken ve müteselsilen sorumludur.)
- Sigorta Şirketi Trafik kazasına karışan kusurlu aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası, Z.M.S.S) ile sigortalayan sigorta şirketi de 2918 sayılı KTK m.91 ve m.85/1 hükümleri uyarınca müştereken ve müteselsilen sorumludur. Ayrıca İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası (Kasko Sigortası) ile de taahhüt altına giren ve ölüm/sakatlık durumunda sigorta ettirenin zararlarını karşılamayı vaad eden sigorta şirketi de sorumlu olmaktadır.
Yukarıda Sigorta Sözleşmeleri ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S) ve bu kapsamda Sigorta Şirketlerinin hukuki sorumluluğu hakkında genel çerçevede kısaca bahsi yapıldı. Trafik Kazası neticesinde doğan zararlar nedir? Zarar görenin ve/veya zarar görenlerin bu bağlamda hukuki hakları nelerdir? Sorularının cevaplarını da kısaca vermek gerekir ise,
- En az bir motorlu aracın karıştığı Trafik Kazası neticesinde kusursuz veya az kusurlu olan karşı tarafın veya üçünü kişinin ev, araba, arsa gibi malvarlığında bir eksilme meydana gelmiş ise bu zararların giderilmesini isteyen üçüncü kişilerin tazminat hakları mevcuttur. Ayrıca söz konusu karşılıklı trafik kazasında yine kusursuz veya az kusurlu olan diğer araç sahibi, gerçekleşen kaza neticesinde aracında meydana gelen kusurların ikinci el satışında yani aracın mevcut değerinde bir düşüşe uğraması durumunda aracında meydana gelen değer kaybını kusurlu olan araç işleteni, araç sürücüsü veya Z.M.S.S taahhüt altına giren sigorta şirketinden talep edebilme hakkına sahiptir.
- En az bir motorlu aracın karıştığı Trafik Kazası neticesinde kusursuz veya daha az kusurlu olan (mağdur) karşı tarafın yaralanması durumu meydana gelmiş ise; yaralanan kişi açacağı maddi tazminat davası ile
- Kaza sebebi ile uğramış olduğu tedavi giderlerini,
- Kaza sebebi ile uğramış olduğu kazanç kayıplarını,
- Kaza sebebi ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplarını, (Maluliyet söz konusu ise uzman kişiler tarafından belirlenecek maluliyet yüzdesine göre talep edeceği meblağlar da buna dahil.)
- Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplarını,
Sigorta Şirketi ile yukarıda bahsedildiği üzere müştereken ve müteselsilen sorumlu olan kusurlu taraftan talep edebilme hakkı doğmaktadır. Ayrıca yaralanan kişi manevi tazminat talep etme hakkı da saklıdır. Bu hususa ilişkin çok fazla detaya girmemekle birlikte, açılacak manevi tazminat davasında, kusurlu araç işletenin Z.M.S.S poliçesinde sigortacısı ünvanına sahip sigorta şirketlerine, KTK madde 85/1 hükmü, madde 92/f hükmü, ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A6./f hükmüne göre Sigortacının sorumluluğu bulunmamaktadır. (İstisna: Z.M.S.S poliçesinde sigortacı ve sigorta ettiren ek teminat konusunda anlaşıp, ek teminatlarda sigortacı manevi tazminat taleplerini de karşılamayı taahhüt edebilmektedir.) Ayrıca Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre Manevi Tazminat talebi şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olup, yaralanan kişinin yakınlarının manevi tazminat talep etme hakkı bulunmamaktadır. Bu hususa ilişkin istisna ise, şayet yaralanan kişi de uzuv kaybı veya ağır bedensel bir yaralanma söz konusu ise sigorta şirketi haricinde müştereken ve müteselsilen sorumluluk altında olan araç işletene manevi tazminat davası açma hakları bulunmaktadır.
-En az bir motorlu aracın karıştığı Trafik Kazası neticesinde kusursuz veya daha az kusurlu olan (mağdur) karşı tarafın vefat etmesi durumu meydana gelmiş ise, vefat edenin yakınları açacağı tazminat davası ile (TBK m.53 delaleti, KTK m.85/1,ve ilgili amir hükümler ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında mevcut hükümlere göre)
- Destekten Yoksun Kalma Tazminat taleplerini, (trafik kazasında ölen kişinin yakınları (anne, baba, eş, çocuklar, nişanlı veya destek verdiği herhangi bir kişi) kaza nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin hayat boyu desteğinden mahrum kalan kişilerin açtığı bir maddi tazminat davası türüdür. Destekten yoksun kalanlar, muhtemel destek süresi boyunca ölenden elde edecekleri mali menfaati tazminat sorumlularından talep edebilir.) (Adi Karine: Vefat eden kişinin annesi, babası, evli ise eşi kural olarak destekten yoksun kalacağı kabul edilir. Bu kişiler haricine vefat eden kişinin yaşarken desteğini aldığını iddia eden kişiler bu iddialarını ispatlamakla mükelleftirler.)
- Kaza sebebi ile vefat edenin her türlü cenaze giderlerini ve ölüm hemen gerçekleşmemiş ise yapılan tedavi giderlerini talep etme haklarına sahiptirler.
Bu bilgiler ışığında Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Z.M.S.S) ile sigortalanan aracın kusurlu bir şekilde kazaya karışması halinde bu araçta bulunan yolcular/vefat halinde ise yakınları, meydana gelen zararların tazmininde araç sigortacısına başvurabilecekler midir? Sorusuna cevap vermek gerekir ise,
-Öncelikle belirtmek gerekir ki araçta bulunan kişiler, bir taşıma sözleşmesine bağlı olarak seyahat ederken kaza meydana gelmişse ve bu kişiler zarara uğramışsa, bu durumda zorunlu trafik sigortacısının tazminat ödeme yükümlülüğü oluşmaktadır Hatır taşımacılığında ise araçta bulunan yolcular, herhangi bir bedel ödemeksizin araca alınmış olan ve kaza nedeniyle zarar gören kişilerdir. Hatır taşımacılığına ilişkin KTK’nun 87. Maddesinde hatır taşımacılığında işletenin sorumlu tutulmayacağı kabul edilmemiş; fakat bu sorumluluk genel hükümlere tabi tutularak hafifletilmiştir. Ayrıca hatır taşıması olabilmesi için kişinin bir karşılık ödemeden araçta bulunması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kişinin aracında bulunandan sorumluluğunun olacağı bir yakınlığının olmaması, bir iş ya da karşılık gözetilmemesi gerekliliğidir.
Konu ile ilgili Yargıtay Kararları da incelendiğinde, Yargıtay tarafından yerleşik içtihat haline gelen, hatır taşıması durumları söz konusu olduğu durumlarda KTK 87/1 hükmü uyarınca genel hükümlere atıf yapılarak TBK madde 51, madde 52 hükümlerinin uygulanması ve tazminattan kural olarak %20 indirim yapılması görüşüne doğrudan katılmak mümkün değildir. Tazminat indirimi yapılabilmesi için her somut olay ayrı ayrı irdelenmeli her somut olayda durumlarda hatır taşımacılığı indirimine gidilmesinin hakkaniyete uygun düşmeyeceği ve Türk Hukuk sisteminde yer alan hakimin takdir yetkisi ilkesine sınırlama getirildiği kanaatini taşımaktayız. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 22.12.2016 tarih ve 2014/21170 E.-2016/11846 K. sayılı kararında; “Dosya içeriğinden müteveffanın hatır için taşındığı sabittir. Somut uyuşmazlıkta mahkemece Yargıtayca da benimsenen oranlara göre az olacak şekilde %10 oranında indirim uygulanmıştır. Mahkemece Yargıtay İçtihatlarına uygun oranda indirim yapılmak suretiyle hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi de doğru görülmemiştir.” denilmektedir. Ve yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 19.12.2016 tarih ve 2014/13301 E.-2016/11634 K. sayılı bir kararı ise ; “Somut olayda; davacının, davalı … Sigorta'nın trafik sigortasını yaptığı araçta yolcu olduğu, bu davalının sigortaladığı araç sürücüsü ile davacının arkadaş olduğu ve davacının kendi istemi üzerine hatır için taşındığı kabul edilerek, tazminattan hatır taşıması sebebiyle indirim yapılmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamakla birlikte; mahkeme tarafından yapılan % 25 oranındaki indirim yüksek olup, Dairemizin yerleşik uygulamaları ile benimsenen % 20 oranında indirim yapılması gerekirken, somut olayla ve hakkaniyetle bağdaşmayan yüksek oranda indirim yapılması doğru görülmemiştir.” şeklindedir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 19.12.2016 tarih 2017/14700 E.-2016/11648 K. sayılı ilamında ise, ‘taşımada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir.’ Denilerek hatır taşımacılığının kapsamı belirtilmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 27.12.2017 tarih 2015/6186 E. , 2017/12142 K. Sayılı ilamında, Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda 818 sayılı BK'nin 43. (6098 sayılı TBK'nin 51.) maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse ... İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim tazminattan mutlaka indirme yapmak zorunda değilse de bunun dahi gerekçesini kararında tartışması ve nedenlerini göstermesi gerekir. Somut olayda, davalı vekilince desteğin araçta hatır yolcusu olarak bulunduğu iddia edilmiştir. Mahkemece karar verilirken davalı vekilinin bu savunması hakkında değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, hatır taşıması bulunup bulunulmadığı hususu tartışılarak sonucuna göre hatır taşımacılığı var ise Daire ilkelerine göre tazminattan %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir’ denilerek somut olayda hatır taşımasının varlığına ilişkin iddiaların tartışılmadan karar verilmesini eksik inceleme sayarak bozma yoluna gitmiştir.
Ancak defaatle belirtmek gerekir ise, Kaza neticesinde zarar gören kişinin hiçbir kusuru olmadığı durumlarda Yargıtay Yerleşik İçtihatları ışığında tazminat taleplerinden %20 indirime gidilmesi, her somut olayın kendine özgü bir vakıa olduğunu ve her somut olayda yeterli irdeleme yapılamamasına (kimi durumlarda indirimin fazla veya düşük olması gerekirken kimi durumlarda ise hiç indirime gidilmemesi gerekmektedir.) sebebiyet vereceği kanaatindeyiz.
Av. Salih Lütfi BALABAN